İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve onunla çeşitli şekillerde irtibatı olan onlarca kişinin tutuklanması ile sonuçlanan “yolsuzluk” ve “terör” operasyonunun ekonomi üzerindeki etkileri hızla görülmeye başladı.
Yatırımcılarını uzun bir süre hayal kırıklığına uğrattıktan sonra ancak son haftalarda kayıplarını telafi etmeye başlayan İstanbul Borsası’nda çok büyük kayıplar yaşandı ve bu kayıpların nerede duracağı belirsiz.
Yüksek faizlerin ve olumluya dönen beklentilerin etkisiyle son aylarda kontrol altına alınmış olan dolar kurunda yüzde 4’e yakın bir artış oldu. Daha büyük bir artış, ancak TCMB rezervlerinden çok büyük miktarda satışlar yapılmasıyla engellenebildi.
Yabancı yatırımcıların çıkış yapması ile birlikte tahvil faizlerinde büyük bir artış yaşandı, ki bunun başta Hazine olmak üzere borçlanma gereği olan taraflara maliyeti oldukça yüksek olacak.
Önümüzdeki günlerde toplumsal huzursuzluğun ne yöne evrileceği belirsiz olmakla birlikte, eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir kayyım atanmazsa ve CHP’nin 6 Nisan tarihindeki kurultayını yaparak mevcut yönetimiyle yola devam etmesi mümkün olursa, piyasalarda en kötünün geride kalmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu, ekonomide güçlükle ve büyük bedeller ödenerek gelinen bir noktadan tekrar uzaklaşıldığı ve önemli bir hasar alındığı gerçeğini değiştirmeyecek.
Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, geçen hafta itibarı ile dolar kurundaki yıllık artış yüzde 15’e kadar gerilemişken, yıllık tüketici enflasyonu da 2023 seçimlerinden bu yana ilk kez yüzde 40’ın altına inmişti. Benzer şekilde, TCMB ve TÜİK’in işbirliği ile hesaplanan Tüketici Güven Endeksi 2023’teki seçimlerden bu yana ilk kez 85 değerinin üzerine ulaşmıştı. Merkez Bankası’nın merakla takip edilen faiz indirimleri başlamıştı ve devamının da geleceği beklenmekteydi. Ancak şu an itibarıyla bu kazanımların önemli ölçüde kaybedilmiş olması söz konusu.
Önümüzdeki ay Tüketici Güven Endeksi’nin tekrar 80 değerine kadar düştüğünü ve TCMB’nin ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin yüzde 45’in üzerine yerleştiğini görebiliriz. Tüketici güveninin azalmasıyla birlikte bireylerin ve şirketlerin harcama ve yatırım davranışları bozulacak ve bunun sonucunda ekonomik büyümeye ilişkin hedefleri tutturmak zorlaşacak.
Güvensizlik faktörüne ek olarak, “muhalif” olarak adlandırabileceğimiz geniş bir kitlenin çeşitli mal ve hizmetleri boykot etmesi ya da genel anlamda tüketimlerini kısması söz konusu olursa, tablo daha da olumsuz hale gelebilir.
Bireylerin siyaset ve hukuk cephelerindeki gelişmelere tepki olarak mal ve hizmet tüketimini kısma niyetine dair sosyal medyada gördüğüm ilginç bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.
Twitter platformunun renkli isimlerinden Eyüp Sabri Esenkal’ın zorunlu ihtiyaçlar dışında harcamalarını durduracağına dair çok etkileşim alan paylaşımının altında eski Merkez Bankası başkanlarından (1987-1993) Rüşdü Saracoğlu’nun destek mesajının da yer alması, halkın büyük bir kesiminin ülkede olan bitenlere tepkili ve aksiyon almaya niyetli olduğunun bir işareti gibi görülebilir. Eğer bu davranış biçimi yaygınlaşırsa, ekonomide işlerin rayına oturması tahmin edilenden daha da uzun bir zaman alabilir.
Önümüzdeki günlerde toplumsal gerginliği azaltacak gelişmeler olmasıyla birlikte, piyasalarda ve ekonomide en kötünün geride kalmış olması en büyük dileğimiz.