Röportaj: Taylan BÜYÜKŞAHİN
Türkiye’deki gelir dağılımı günden güne bozuluyor. TÜİK’in Gelir Dağılımı İstatistikleri 2023 verilerine göre, en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,8 puan artarak yüzde 49,8’e çıktı. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay da 0,1 puan azalarak yüzde 5,9 oldu.
Maaşların düşük kalması da enflasyonist ortamda vatandaşların geçim sıkıntılarını derinleştirdi. Türk-İş verilerine göre, 2024 Temmuz ayı itibarıyla açlık sınırı 19.234,43 TL’ye yükselirken, yoksulluk sınırı da 62.652,87 TL oldu. En düşük emekli maaşının 12.500 TL, asgari ücretin de 17.002 TL olduğu göz önünde bulundurulunca, milyonlarca insanın açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verdiği ortaya çıkıyor.
Konu hakkında tclira.com’a açıklamalarda bulunan Ekonomist Prof. Dr. Serdar Sayan, şu ifadeleri kullandı:
“AKP’nin ilk dönemlerinde gelir dağılımında bir düzelme olmuştu. Bunun en önemli nedeni bütçe açıklarının azalması ve dolayısıyla devletin yüksek faizle aldığı borçları veren tasarruf sahiplerinin faiz gelirinin azalmasıydı. Bütçe açıkları en sonunda borç verenleri zengin ediyordu. Bu borçlanma ihtiyacının azalması sonrasında gelir dağılımında göreli bir iyileşme görmüştük.
2021’den sonra ise uygulanan gevşek para politikası gelir dağılımında gözlediğimiz etkileri tam tersine çevirdi. Daha önceki bir röportajımda söylediğim gibi ‘Yeni Ekonomi Modeli (YEM) denen saçmalığın kimi yemlediğini’ hep birlikte gördük.
Borçlanma maliyetleri arttı
2021 sonbaharında durup dururken, ortada hiçbir neden yokken başlatılan politika faizi indirim süreci görüntüde faizi düşürürken, borçlanma maliyetlerini artırdı. Heterodoks politika adıyla meşrulaştırılmaya çalışan akıl dışı saçmalık ülke riskinin ve fiili borçlanma maliyetinin artmasına yol açtı. Faiz indirimlerinin yol açması elzem olan kur artışını frenlemek için icat edilen KKM (Kur Korumalı Mevduat) cinliği ise gelir dağılımını bozan yeni bir kanal daha açmış oldu.
Bir yandan ülke riski (CDS) primlerini ve dolayısıyla yurtdışından fiili borçlanma maliyetini artıran faiz indirim süreci, bir yandan da ‘denize düşen yılan sarılır’ paniğiyle devreye sokulan KKM yoluyla zaten varlıklı olan kesime yapılan transferler gelir dağılımını hızla bozdu. Bir yandan akıl dışı saçmalıkları yürürlüğe koyup bir yandan da bunların ne büyük saçmalık olduğunu gizlemek üzere alel acele KKM denen garabeti devreye sokunca elinde büyük miktarda döviz olanlar daha da zenginleşti.”
Çocukların büyüyüp serpilmesi besinsizlik nedeniyle zorlaşıyor
Bu dönemde CDS’in artması sonucu risk priminin yükseldiğini ve yurtdışından borçlanmanın daha pahalı hale geldiğini anlatan Prof. Sayan, şöyle konuştu:
“Yurtdışından geliyor gözüken fonların ne kadarı gerçekten yabancılardan ne kadarı yerli tasarruf sahiplerinden geldi bilmiyoruz. KKM’nin etkisi de eklenince, gelir dağılımı çok fazla bozuldu. Aslında bunu görmek için istatistiklere bakmaya da gerek yok. Mesela ‘stunting’ denen bir kavram var. Çocukların yetersiz beslenme nedeniyle büyüyüp serpilememesini anlatıyor. Bu kavramın Türkiye için risk teşkil ettiğine dair tartışmaları bundan önceki hiçbir iktidar döneminde duymadım. Şimdi Türkiye’de stunting ciddi bir sorun. Toplumun ciddi büyüklükteki bir kesimi karnını bir şekilde dolduruyor, beyaz ekmek, makarna vs. ile tok hissediyor ama beslenmiyor. Yine Türkiye’de ısınma ihtiyacının karşılanamaması hiçbir zaman kitlesel bir sorun olmadı bugüne, daha doğrusu son 3 yıla kadar.
Isınma sorunu yaşayan insan sayısı artıyor
‘Yoksulluk, açlık sınırının altında bu kadar insan var’ mevzuları hiç bu kadar konuşulmadı. Tok hissettiği zaman bile gerekli besinleri alamayan neslin çocuklarının önümüzdeki dönemde toplumun zeka ortalamasını nasıl daha da düşüreceğini çok net göreceğiz. Doğalgaz parasına yetiştiremediği için kışı iki battaniye altında titreyerek geçiren insanların oranı son 3 yıldır artıyor. Bu kış ısınma sorunu yaşayan insanlarımızın sayısı ve oranı daha da artacak. Barınma krizinin ne boyutlara vardığını sağır sultan bile duydu. Bütün bunlar heterodoks politikalar diye normalleştirilmeye çalışılan akıl dışı politikaların sonucu. Türkiye’de yatağa aç giren her çocuğun, beslenemeyen, ısınamayan, konut kirasına güç yetiremeyen, insanca yaşama koşullarının hasretini çeken milyonlarca bireyin her birinin, ama her birinin âhı bu faiz indirim saçmalığına yönlenmeli. Bu kaprisli saçmalığın yol açtığı enflasyonu normale döndürmek için son dönemde yapılan işler de, yükü bu durumdan yararlanarak daha da zenginleşmiş olan toplumsal parazitler yerine, olan bitende hiç günahı olmadığı halde eziyet çekmeye mecbur bırakılan kesimlere yıkma ve bu kesimlerin eziyetini artırmaya devam ediyor. Daha ne kadar devam edebilecek hep beraber göreceğiz. Ama asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, üstelik de asgari ücretin sadece istihdamda olan küçük bir kesime özgü bir ücret düzeyi değil, neredeyse medyan ücrete denk hale geldiği bir ortamda kimsenin göz göre göre bizzat yol açtığı eziyetin bedelini de, eziyet çekenlere daha uzun süre ödetebileceği konusunda hayal görmemesinde fayda var.”