Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mahfi Eğilmez: Faiz İndirimi enflasyonu artırır

Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin ekonomik kriz tarihine ışık tutarak, yanlış faiz politikalarının enflasyon üzerindeki olumsuz etkilerini açıkladı. Eğilmez, faiz indiriminin enflasyonu körükleyen bir faktör olduğunu belirterek, sadece para politikalarıyla ekonomik sorunların çözülemeyeceğinin altını çizdi.

Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye'nin ekonomik kriz tarihine ışık tutarak, yanlış

İktisatçı Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin bir krizden diğerine nasıl sürüklendiğini ve ekonomik dengelerin neden bozulduğunu ayrıntılı bir şekilde inceledi. Eğilmez, faizin enflasyon üzerindeki etkisini vurgulayarak, enflasyonun yalnızca bir sonuç olduğunu ve sadece faiz politikalarıyla kontrol altına alınamayacağını ifade etti.

Mahfi Eğilmez, T24’teki yazısında faiz ve enflasyon arasındaki ilişkiye yeniden dikkat çekti. Eğilmez, faizlerin düşürülmesinin enflasyonu artırdığını ve fiyat istikrarını sağlamak için faizlerin artırılması gerektiğini vurguladı.

Türkiye’nin geçmişteki krizlerini ele alan Eğilmez, özellikle 2001 ekonomik krizinin ardından uygulanan politikalarla ülkenin toparlandığını hatırlattı. O dönemde IMF desteği, faiz politikaları, bütçe disiplini ve bankacılık reformları sayesinde Türkiye’nin krizi atlattığını belirtti.

Eğilmez yazısında şu ifadeleri kullandı:

Faiz politikası, karşılıklar politikası, makro ihtiyati önlemler, önemli yapısal sorunları olmayan ekonomilerde ortaya çıkan sorunları çözmeye yarar. Mesela küresel kriz ortaya çıktığında ABD ve Avrupalı gelişmiş ekonomiler sorunlarını asıl olarak para politikası aracılığıyla çözmeye giriştiler. O zamana kadar ekonomi politikasının en büyük günahı kabul edilen para basarak finansman sağlama meselesi tabu olmaktan çıkarılıp bir politika uygulaması olarak devreye sokuldu. Parasal genişleme olarak adlandırılan bu uygulama kökeni 1900’lerin başına kadar uzanan modern para teorisinin de yaşama geçirilmesini sağladı. Bir yandan para basıp piyasaya sürerek bir yandan faizleri sıfıra kadar düşürerek gelişmiş ülkeler, ekonomide karşılaştıkları çöküşten çıkmayı ve toparlanmayı başardılar. Bunu başarırken de önemli oranda enflasyon yaratmadılar. Çünkü paraları rezerv paraydı, o nedenle bastıkları paralar kendi ülkelerinde kalmadı ve yatırım fonları aracılığıyla bankalardan ödünç alınıp dışarıda daha yüksek getiri veren ülkelere gitti. Bu uygulamalar sırasında maliye politikası pek fazla devreye girmedi.

ABD ve Euro Bölgesi ülkeleri ekonomi ve hukuk, demokrasi, eğitim gibi diğer alanlarda alt yapıları önemli ölçüde yeterli ülkeler oldukları için para politikasını uygularken ayrıca büyük ölçüde yapısal reformlara girişmeye ihtiyaç duymadılar, ufak tefek düzeltmeler onlar için yeterli oldu.

Faiz negatif hale gelince dövize yöneliş oldu

Bizim yaşadığımız en önemli krizlerden birisi gelişmiş dünyanın karşılaştığı küresel krizden yedi yıl kadar önce 2001’de çıktı. Bu kriz sırasında IMF desteğiyle faiz politikası, zorunlu karşılıklar gibi düzenlemelerle para politikası, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve bütçe açıklarının giderilmesi yoluyla kamu mali disiplininin sağlanması gibi maliye politikası önlemlerine yer verirken bankacılık reformu gibi yapısal reformların da yapılması sağlandı. Bunlara ek olarak ekonomi ve diğer alanlarda ileri düzenlemelere geçişi sağlayacak olan Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakereleri başlatıldı. Bütün bu olumlu düzenleme ve adımların sonucu olarak Türkiye kısa sayılabilecek bir sürede krizden çıktı, cari denge dışında bütün göstergeleri kriz öncesi durumla kıyaslanamayacak kadar olumlu bir görünüm aldı. İlk kez orta gelir tuzağından çıkış umudu doğdu. Ne var ki bu olumlu görünüm çok sürmedi. Önce Avrupa Birliğiyle ilişkiler programlandığı şekilde ilerlemez oldu, ardından yapısal reformlar yapılacak yerde yapılmış olanlar da tersine çevrilmeye başlandı. 2018 yılında girilen başkanlık sistemiyle birlikte kamu yönetimi iyiden iyiye zayıfladı, ekonomi politikasında, özellikle faiz politikasında yanlış adımlar atılmaya başlandı ve bu yanlışlar 2021 yılında enflasyon yükselirken faizi düşürme hamlesiyle doruk noktasına çıktı. Faiz negatif hale gelince dövize yöneliş oldu, bu kez bu yönelişi önlemek için KKM uygulamasıyla kur garantisi getirildi.

Ölü kedi sıçraması

2023 yılı ortasında bu yanlışlardan dönüş için yeni bir program uygulamaya kondu. Bu program faiz ve zorunlu karşılıklar düzenlemesi gibi para politikası araçlarının kullanılmasına dayanıyor. Kamu kesiminin, özellikle yüksek yöneticilerin yarattığı büyük israfla ilgili hiçbir düzenleme içermiyor. Maliye politikasıyla harcamaları kısmak yolunda düzenleme yapılamayınca bu kez enflasyonu yükselttiği bilinen dolaylı vergileri artırmaya ağırlık verilmek zorunda kalındı.  2021 yılından itibaren iki yıl boyunca enflasyona göre çok düşük faizle kredi kullanmaya başlamış olan iş âlemi, faizlerdeki yükselişe ayak uyduramadı. Ülke riskinin yüksekliği (CDS primi halen 257 bp düzeyinde bulunuyor) ve düşürülmeye çalışılması bir yana tam tersine risk artırıcı açıklamalar yapılması doğrudan yabancı sermaye girişinin önünü kesti. Doğrudan yabancı sermaye girişi çok düşük düzeyde kalınca yabancı sıcak para çeşidi olan carry trade yoluyla ve Türk yatırımcıların dolar hesaplarını bozdurup Türk Lirası hesaplara geçmesini sağlayan bir sistemle finansman çevrilmeye çalışılıyor.

Yapısal reformlara başlamamız gerekiyor

Böyle bir ortam ülke ekonomisinin çekici gücü olan sanayi kesimi üretiminin ciddi darbe almasına yol açıyor. Sanayi üretimi 2024 sonunda kısa bir çıkış göstermiş olsa da bunun bir “ölü kedi sıçraması” olduğu  görülebiliyor.

Özetle bugün geldiğimiz durumdan bugün uyguladığımız gibi yalnızca para politikasıyla çıkmak mümkün görünmüyor. Enflasyonda tümüyle baz etkisine dayalı geçici düşüşlere bakarak sorun çözülüyor gibi düşünmek çok yanlış olur. Artık bir dakika bile kaybetmeden hukukun üstünlüğü ve güçler ayrımına dayalı demokrasinin kurulmasından başlayarak vergi reformu, kamu harcama reformu, teşvik sisteminin doğru kullanılması gibi yapısal reformlara başlamamız gerekiyor.