Son günlerin en önemli gündem maddesi elbette ki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz kararı oldu. TCMB sürpriz bir kararla faizi 500 baz puan artırdı ve politika faizi yüzde 50’ye yükseldi. Genel kanı faiz artışının gerekli olduğu yönündeydi. Ancak bunun 31 Mart’taki yerel seçimlerden sonra yapılacağı düşünülüyordu.
Ekonomist Dr. Murat Kubilay‘ın da dediği gibi, hükümet seçim öncesi kur şoku yaşamak yerine yüksek faizi tercih etmişti. Bunun doğru veya yanlış noktaları tartışılır… Kubilay’ın süreç hakkındaki yorumlarını okumak isteyenler için haberin linki burada.
Yüksek faiz ekonomik durgunluk, talepte azalma, yatırımlarda gerileme ve işletmelerin küçülmesi anlamına geliyor.
Enflasyon ile mücadelede faizler tek başına yeterli bir enstrüman değil. Yanında ithal hammadde ve ara mallarının Türkiye’de üretilmesini sağlayacak üretim reformunu barındırmıyorsa faizleri konuşmanın anlamı yoktur.
Ayrıca kamunun tasarrufa gitmesi de gerekiyor. Buradaki “tasarruf” halka hizmet noktasında değil, “israfta” bir adımdır.
Hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim ve güveni de son sac ayağı olarak, enflasyon ile mücadeleye eklememiz gerekiyor.
***
Bir bütün içinde bakalım…
Öncelikle Türkiye’de şirketlerin yapısını, faaliyet tarzını ele almamız gerekiyor.
Çoğunlukla borçla işe başlayan bir müteşebbis yapımız var. KOBİ’lerimiz mutlaka kredi ile hareket ediyorlar. Hem ticari krediler hem de kredi kartları ile iş yapıyorlar.
İş dünyasında çok sık kullanılan “Borcu olan üzülmez, borçtan korkmayacaksın” sözleri, iş yapış kültüründe borçlanmanın ne kadar normalleştiğinin bir göstergesidir…
Ancak artık borçlanmak hiç de kolay olmayacak.
Aşağıdaki tabloda, TCMB’nin ticari kredilerin ortalama faizleri gösteriliyor. 15 Mart 2024 tarihli bu tabloda son 500 baz puanlık artışın da olmadığını hatırlatırım.

Ak Parti’nin 22 yıllık iktidarının ekonomi politikalarının bir özeti de diyebiliriz.
İhracat, istihdam, yeni sanayi bölgeleri, büyüyen hizmet sektörü, enerji santralleri, oteller, lojistik ve aklınıza ne geliyorsa hep bu tablonun sonucunda ortaya çıktı.
Şimdi geldik bambaşka bir evreye…
2002’nin Kasım ayında Ak Parti iktidara gelmiş, 2001 krizinin planı çerçevesinde faizler gerilemeye başlamıştı.
Avrupa Birliği’ne üyelik ve demokratikleşme söylemleri ile o dönem ülkeye sıcak para akışı hızlanmıştı.
Son 20 yıllık seyre baktığımızda ise sadece 2018’de kısa bir dönem ticari kredi faizleri yüzde 30’un üstüne çıktı.
2002’de gerileyen faizler devralınmıştı, şimdi ise yükselen bir faiz grafiğimiz var.
İhtiyaç kredi faizleri yüzde 70’i, ticari kredi faizleri de yüzde 60’ı aşmış durumda.
Kredi kartı borçlanmalarının faizi yıllık yüzde 113’ü buluyor. Sayıları 3,5 milyonu bulan esnaf, KOBİ ve şirketlerimizin açısından ticari kredi kartlarının önemli bir araç olduğunu da vurgulamak isterim.
İşletmelerimiz, varsa kasadaki varlıklarını kullanacaklar. Yoksa, ya yüksek faizle borçlanacaklar, ya da küçülmeye, hatta kapanmaya gidecekler.
Yüksek faiz döneminin az hasarlı atlatılması için kamunun vereceği destek ve teşviklerin önemi büyük.
İhracatçılara EximBank üzerinden aktarılan kaynaklar artırıldı. Ancak sanayici için bunlar yeterli değil. Toplam ihracatçı şirket sayısının 150 bini bile bulmadığını hatırlatırım…
***
Teşvikler ve destekler konusunda, zamanında musluklar çok açılmıştı. Peki, bunların hepsi yatırıma dönüştü mü?
Maalesef hayır.
15 yıldan fazladır iş dünyasını takip ediyorum. Yeni bir teşvik veya kredi desteği çıktığında, bazılarının bunları amacı dışında kullandığına şahit oldum. Özellikle inşaat ve pahalı otomobillere aktarıldı bu kaynaklar.
Kamu otoritesi de bu durumun farkında.
Maalesef küçük bir kesimin yaptığı suistimaller tüm sanayicileri olumsuz etkiliyor.
***
Artık bu destekler dışında konuşmamız gereken markalaşma, Ar-Ge ve inovasyon.
Bunun başarılı örneklerinden birisi de Schafer.
Almanya’da pek bilinmeyen bir marka olan Schafer, Türkler tarafından satın alınıp, 20 yılda dünyaca ünlü bir marka haline getirildi.
Şirketin hikayesini geçen haftalarda Schafer Yönetim Kurulu Üyesi Murat Aslan ile konuştuk. Aslan, “Biz Schafer’la ilgili sorulduğu zaman diyoruz ki, ‘Türk firma ama Alman markası.’ Biz o yıllardan beri de bu bağı devam ettirdik. Hep dedik ki, ‘Evet, Türklere ait bir Alman markası.’ Ar-Ge’de, üründe belli bir kalite seviyesinin altına asla çekmedik. Satış sonrası hizmetlerde de zaten bu bağlamda da tüketiciyi koruma dernekleri tarafından da geçmişte aldığımız ödüller mevcut. Şu an satış ve ciro oranıyla açıkçası en iyi markalardan bir tanesiyiz” dedi.
Murat Aslan ile ekonomideki sıkıntıları konuştuğumuzda söz dönüp dolaşıp kamunun sağlayacağı desteklere geldi. Aslan da teşviklerin takip edilmesi gerektiğini vurgulayarak, bunların amacı dışında kullanılmaması gerektiğini söyledi.
***
Günü kurtaran politikalar yerine Schafer gibi uzun vadeli ve markayı güçlendiren adımlar atmazsak, faiz-enflasyon sarmalını konuşmaya devam ederiz.
Yüzde 50’ye ulaşan politika faizinin etkileri önümüzdeki haftalarda daha fazla hissedilecek.
Yılbaşının ilk haftasında bir toplantıda sorularımızı yanıtlayan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, faiz seviyesinin çok hassas bir noktaya geldiğini söylemişti.
O zamanlar faiz yüzde 42,5’ti!
Faiz artışlarında istihdam noktasında bir sorun yaşamamak için dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Aran, yüzde 42,5 olan politika faizinin yeterli bir seviye olduğunu kaydetmişti. Aran, şu ifadeleri kullanmıştı:
“Para politikası metninde 42,5 seviyesi korunsaydı, istihdam ve yabancı girişi için yeterli seviye olurdu. Ancak 2,5 puan artışa işaret edildi ve yüzde 45 seviyesi bazı sektörlerde istihdam kaybına neden olabilir. Asgari ücret zammı gibi artışlar nedeniyle tekstil başta olmak istihdamda bozulmanın işaretlerini almaya başladık. Ocak ayındaki metin son bulduğunu söylerse enflasyonla mücadele ve istihdamı korumak açısından kıymetli olacaktır. Eğer faiz artışı devam ederse istihdam ve büyüyememe sorununa neden olur. Şu an etkilemez. Umarım bu seviyelerde enflasyon beklentilerinde iyileşmelerle faiz indirimlerini konuşmaya başlarız ABD’de olduğu gibi.”
Aran’ın da dediği gibi işsizlik artmaya başladı.
Yüzde 50’ye ulaşan faiz sonrası tablonun maalesef daha da bozulacağını göreceğiz.