Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Quo vadis?

Öfkenin belli başlı öncülleri korku, kaygı, haksızlık-adaletsizliğe maruz kalma, kırılmışlık-incinmişlik vb. hisleridir. Peki, bu duyguları şiddetli bir öfkeye dönüşecek büyüklükte mi yaşıyoruz? Gençlerin öfkesinin arkasında ne var?

Öfkenin belli başlı öncülleri korku, kaygı, haksızlık-adaletsizliğe maruz kalma, kırılmışlık-incinmişlik

Dilimize “Nereye gidiyorsun?” şeklinde çevrilebilecek bu latince deyiş yaşadığımız günler göz önüne alınırsa yerinde bir soru gibi görünüyor.

Geçen yazımızda toplumun farklı kesimlerine hâkim olan bir öfkeden bahsetmiştik. Aynı zamanda öfkenin ikincil bir duygu olduğunu, bir başka deyişle başka bir duygunun temsilcisi olduğunu da ifade etmiştik. Öfkenin belli başlı öncülleri korku, kaygı, haksızlık-adaletsizliğe maruz kalma, kırılmışlık-incinmişlik vb. hisleridir. Peki, bu duyguları şiddetli bir öfkeye dönüşecek büyüklükte mi yaşıyoruz?

Örneğin üniversiteyi yeni bitirmiş olan genç bir çifti ele alalım. Mevcut işgücü piyasası düşünülünce çiftimizin mezuniyet sonrasında hemen iş bulmaları pek yüksek bir olasılık değildir (elbette istisnalar olabilir, ancak bu genellemenin doğru olduğunu da değiştirmez). Demek ki genç çiftimizin iş bulma kaygısı mevcuttur. Eğer diğer alanlarda olduğu gibi burada da serbest rekabetin sağlıksız biçimde işleyişi durumu söz konusu ise genç çiftimizin beceri setine sahip olmayan kişiler rahatlıkla onların önüne geçebilecektir. Daha açık bir ifadeyle tanıdıkları olanlar iyi kötü iş bulabilecek, genç çiftimiz ise “biz sizi ararız” hayal kırıklığına defalarca maruz kalacaktır. Buyurun iş bulma kaygısının üzerine haksızlık duygusu da eklendi. Diyelim ki iş bulabildiler. Bu durumda gelirleri asgari ücretin biraz üzerinde olacaktır. İyimser bir tahminle %50 fazla olduğunu hayal edecek olursak eve girecek para 66,135 TL olacaktır. Özellikle metropollerde ev kiralarının 20-30 bin aralığında olduğunu ve yaşamak için minimumda olsa bile elektrik, su, doğalgaz, yiyecek, giyecek, ulaşım, vb. masrafları da olduğunu düşünecek olursak pek de parlak bir manzaraya baktığımız söylenemez.

Peki, bu genç çift hiç mi dışarı çıkmayacaktır? Hiç mi sinemaya veya tiyatroya gitmeyecektir? Hiç mi tatile gitmeyecektir? Ev, araba, yazlık vb. sahibi olmayı hiç mi hayal edemeyecektir?

Diyelim ki hemen mezun olur olmaz evlenmesinler. Birkaç sene para biriktirsinler öyle girişsinler bu işlere. Peki, 30-35 bin TL aylık gelirin tamamını biriktirseler (yaşadıkları eve hiçbir katkıda bulunmamaları gerekmektedir) kayda değer bir güvence mi sağlar? Ev mi alabilirler? Araba mı alabilirler? Ev eşyası mı alabilirler? Birkaç sene içerisinde bu gençlerin maaşları 100 bin TL mi olacaktır ki yaşam standartları değişsin? Bu mümkün mü? Böyle bir durumda gençlerin “biz niye okuyoruz ki?” veya “bizi nasıl bir gelecek bekliyor?” sorularına verdikleri cevaplar korkularını hafifletici bir şeyler içermemekte, aksine daha da artırmaktadır. Tabii gençlerin aileleri ve yakınları da evlatları için aynı duyguları taşımaktadır, yani korkular dalga dalga yayılmaktadır.

Yukarıda bahsedilen döngünün içinden çıkılması kolay değildir. İnsanların umuda ve geleceğe ihtiyaçları bulunmaktadır. Sağ kalma durumundan çıkıp yaşama durumuna geçmeyi istemektedirler. Bu kadar korkuyu taşımak ve yönetmek mümkün değildir. Eğer bu korkular giderilmezse insanlar işlerine güçlerine dalıp, yaşayıp gidemezlerse birikmiş tansiyon çok daha ciddi hastalıklara yol açabilecektir.