Doktoramı yaparken bir gün profesör sınıfa girdi ve bir oyun oynayacağımızı söyledi. Bir çoban, bir kuzu, bir kurt ve bir miktar ot vardı. Çoban tüm bunları nehrin karşısındaki adaya götürmek durumundaydı ancak sandal kendisi ile birlikte sadece bir şeyi daha alabilecek büyüklükteydi. Sınıf gruplara bölündü ve tartışmalar başladı. Onu götürsek o zaman bu bununla baş başa kalır, afiyetle yer… Berikini götürsek o zaman da böyle olur diyerek epey bir tartıştığımızı hatırlıyorum. Neticede farklı çözüm yolları bulduk ancak sonradan öğrendik ki çalışmanın asıl amacı zorlu bir durumda kaldığımızda soğukkanlılığımızı koruyup alternatif yolları değerlendirerek çözüm geliştirme becerilerimizi keskinleştirmekti.
Şu anda ülkemizin içinde bulunduğu durum da biraz bu oyuna benzemektedir. Sadece kuzu, kurt, ot yerine çok daha fazla sayıda ve menfaatleri birbirleriyle çelişen değişkenin var olduğu bir durumda bütünün iyiliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu çok ama çok zor bir uğraştır. Durup düşünelim, işsizlik, döviz kurları, üretim, faiz oranları, düşük talep, kapasite kullanımı, işveren maliyetleri, enflasyon, yüksek borçlanma maliyetleri, iç ve dış siyasi gelişmeler, dış yatırım bulma güçlüğü, bölgesel gerilimler vb. burada sayılamayacak kadar çok unsurun bu oyunda dikkate alınması gerekmektedir. Üstelik tüm bunlar birbirlerini etkilemekte ve domino etkisine yol açabilmektedir.
Örneğin T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan istatistiklerde yer verilen genel bütçeli idareler bütçe dengesi gözden geçirildiğinde, 2025 yılı ilk üç aylık bütçe dengesinin -820 milyar TL olduğu, yılın tamamı için planlanmış olan rakamın ise -1.935 milyar TL olduğu görülmektedir (https://muhasebat.hmb.gov.tr/merkezi-yonetim-butce-istatistikleri)
Bir başka deyişle planlanan yıllık bütçe açığının 42,37% kısmı ilk üç ayın sonunda gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Merkezi yönetim bütçe genel tablosundaki durum da pek farklı değildir. O tarafta da yıllık bütçe açığının 36,81% kısmı ilk üç ayın sonunda gerçekleşmiş bulunmaktadır. Yukarıda yer verilen gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda geri kalan dokuz ayda bir mucize gerçekleşmeyeceği ve bütçenin tutmayacağı tahmin edilmektedir. Bu zaman zarfında enflasyon ve faiz oranlarının, aynı zamanda kurların yukarı doğru gitmeye çalışacağını, zaten daralmış olan talebin daha da sıkışacağını, işletmeler açısından ise daha kötü günlerin gelmekte olduğunu öngörmek mümkündür. Diğer taraftan temmuz ayı yaklaşmakta, memur, işçi ve emekliler ücret artışları haberlerini dört gözle beklemektedir. Tutmayacağı belli olan bir bütçe söz konusu iken yapılacak ücret artışları bütçe dengesini daha da bozacak, olumsuz yöndeki basıncı daha da kuvvetlendirecektir.
Bu yazıda sadece bütçe dengesi ve ücret artışları olmak üzere iki parametre ele alınmıştır. Gerçek durumda ise yukarıda belirtilen ve belirtilmeyen pek çok değişkenin karşılıklı etkileşimi söz konusu olmakta, yönetmesi daha zor bir yapı ortaya çıkarmaktadır.
Bu nokta soğukkanlı ve gerçekçi biçimde durumumuzu gözden geçirme, kuzu-kurt-ot ilişkilerini doğru anlama, hiçbir hayale kapılmaksızın fedakarlıkta adaletin sağlanarak hareket edilmesi gereken yerdir. Bu durumun çıkışı hiç kimsenin veya kesimin tek başına fedakarlıkta bulunarak gerçekleştirebileceği kolaylıkta değildir.
Not: Kuzu-Kurt-Ot bilmecesinin çözümü herkesi istemediği bir şeyle baş başa bırakmaktan geçmektedir.