Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MÜSİAD’ın 28. olağan genel kurulunda yaptığı konuşma Saray ekonomistlerinin yaklaşık 2 yıldır uygulanmakta olan ekonomik politikalara dair görüşlerini yansıtması bakımından önemliydi. Bunun yanı sıra, 19 Mart’ta başlatılan yolsuzluk ve terör operasyonları sonrasında TCMB’nin aldığı aksiyonların nasıl değerlendirildiği de merak konusu idi ve bu merak da giderilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Son 1,5 aydır yaşanan dalgalanmalar karşısında başarılı bir sınav verdik. Programın şoklara, manipülatif saldırılara ve sabotaj girişimlerine ne denli dayanıklı olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Malum çevrelerin operasyonu ellerinde patladı çünkü bu haftadan itibaren rezervlerimiz yeniden artmaya başladı” sözleriyle son haftalarda alınan kararlara tam destek verdi.
Erdoğan’ın “Son derece rasyonel bir zeminde artısı ve eksisini hesap ederek kararlarımızı uyguluyoruz. Bundan iki sene önce hayata geçirdiğimiz istikrar ve reform programı ile ekonomimizin temellerini güçlendirdik. Dış kırılganlığımızı azalttık. Şoklara karşı mukavemetimizi arttırdık. Makro finansal istikrarı sağladık. Böylece kalıcı ve sürdürülebilir büyüme için sağlam bir zemin oluşturduk. Programın en önemli hedeflerinden biri vatandaşımızı hayat pahalılığı derdinden temelli kurtarmaktır. Bu hedefe giden yolda son 2 yılda çok ciddi mesafe kat ettik. Yıllık enflasyon 11 aydır kesintisiz düşüyor. Nisanda son 40 ayın en düşük seviyesine ulaştık. İnşallah devamı da gelecek” sözlerindeki “2 sene” ve “rasyonel zemin” vurgusu dikkat çekiciydi. Konuşmadaki bu cümleler 2023 seçimleri öncesinde uygulanan politikalara çok da örtülü olmayan bir eleştiri içeriyor.
Saray bardağın dolu tarafını gördü, ekonomi yönetimine moral oldu
Cumhurbaşkanı’nın destekleyici sözlerinin özellikle Merkez Bankası yönetimine moral verdiğini düşünüyorum. Zira, döviz kurlarını kontrol altına alabilmek için fonlama faizinin yüzde 42,5’tan yüzde 49’a yükseltilmesi ve bankanın döviz rezervlerinden 60 milyar dolara yakın satış yapılması doğru bulunmuyor da olabilirdi. Ancak Saray’ın bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ettiğini, faizlerdeki artışı görmezden gelirken, döviz rezervlerindeki büyük erime yerine son günlerdeki sınırlı artışa odaklanmayı tercih ettiğini gördük. Benzer şekilde, yıllık enflasyonu Haziran 2023’te yüzde 38’de devralan ekonomi yönetiminin enflasyonu yüzde 75’e kadar çıkarması göz ardı edilip, son 11 aydır yaşanan düşüşe odaklanılmış.
Bu yaklaşım, faiz-enflasyon ilişkisi konusunda önemli bir fikir değişikliğinin ya da içinde bulunduğumuz dönemde bu konuda sessiz kalma tercihinin yansıması olabilir. Ülke bir seçim atmosferine girdiğinde, kredi faizlerini yıllık yüzde 60’lara çıkaran, asgari ücret artışını enflasyonun altında tutan, memur ve emekli maaş zamlarını enflasyon farkı ile sınırlayan, elektriğe ve doğalgaza zam yapan ekonomi yönetiminin şimdiki gibi övgü almaya devam etmesi pek olası değil.
(Türkiye Merkez Bankası politika faizinin en yüksek olduğu 3 ülkeden biri.)
O günler geldiğinde Saray ile ekonomi yönetimi arasında bir orta yol mutlaka bulunacaktır. Ekonomi yönetiminin, 2003 yılındaki bir Turkcell reklamında Kadir Çöpdemir’in söylediği “memleketi sen mi kurtaracaksın Selo” sözünü hatırlatır biçimde düşük faizli kredi musluklarını açmaya razı olacağını ve yüksek oranlı maaş zamlarıyla çalışan ve emeklilerin yüzünü güldüreceğini şimdiden öngörebiliriz.