İktidarın ekonomi alanında açıkladığı hedefleri tutturması veya verdiği sözleri tutması çok sık rastlanan bir durum değil. Ancak içinde bulunduğumuz yıl asgari ücrete yarı yıl zammı yapılmaması buna bir istisna teşkil ediyor. “Temmuzda zam yok” denmişti ve bu söz tutuldu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın ilk olarak geçen yılın sonlarında 2024 yılında asgari ücrete sadece bir kez zam yapılmasının planlandığına dair açıklaması ilk anda pek önemsenmemişti. Zira, son yıllarda -memur ve emekli maaşlarında olduğu gibi- asgari ücrette de sürpriz ya da müjde olarak nitelendirilebilecek kayda değer artışlar yapılmıştı.
Ancak geçtiğimiz mart ayında yapılan yerel seçimler sonrasında 4 yıllık bir seçimsiz döneme girildiği ve ücret ve maaşların baskılanması enflasyonla mücadelenin önemli bir ögesi olarak görüldüğü için, bu kez işler değişti. Tüketici enflasyonunun yılın ilk 6 ayında yüzde 25’e ulaştığı bir ortamda 17 bin liralık net asgari ücret sabit tutuldu.
2003-2023 döneminde temmuz aylarında net asgari ücrette yapılan artışları ve aynı yılların ilk 6 ayındaki birikimli tüketici enflasyonu oranlarını içeren aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, yüzde 25 birikimli enflasyona rağmen asgari ücrette artış yapılmamış olması oldukça sıradışı bir durum. Geçmişte ilk 6 aylık enflasyonun çok daha düşük olduğu yıllarda asgari ücrette artışlar yapılmıştı. Asgari ücrete temmuz ayında zam yapılan 12 yılda ortalama yüzde 8,4 düzeyindeki enflasyona karşılık ortalama yüzde 9,1’lik maaş artışı yapılarak asgari ücretlilerin alım gücü kaybı telafi edilmişti. Asgari ücrete temmuz ayında zam yapılmayan 9 yılın ilk yarılarında TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının ortalaması ise sadece yüzde 5,8 idi.
Asgari ücretin sabit tutulması özel sektör çalışanlarının yaklaşık yarısını doğrudan etkilemenin yanı sıra, işverenlerin daha yüksek düzeyde maaş alan çalışanlara da ara zam yapmamalarına ya da zam oranlarını düşük tutmalarına da yol açtı. Bu da sabit gelirlilerin içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla önemli bir alım gücü kaybı yaşamakta oldukları anlamına geliyor. Peki, eski dönemlerle karşılaştırıldığında asgari ücretin alım gücü ne düzeyde?
Reel asgari ücretin zaman içindeki değişimi
Son yıllarda asgari ücretin enflasyon karşısında ne kadar güçlü kalabildiğini gözlemlemek için net asgari ücret rakamlarını TÜFE ile indirgeyip reel asgari ücreti hesaplabiliriz. TÜFE’ye alternatif olarak, yine TÜİK’in yayınladığı, düşük gelirli hanelerin tüketim sepetinde önemli bir payı olan ‘gıda ve alkolsüz içecekler’ harcama grubunun fiyat endeksini de kullanabiliriz.
Son 11 yıllık dönemi ele aldığımızda, reel asgari ücrette kayda değer bir değişimin ilk olarak 2016 yılının başında yapılan yüzde 30’luk zamla sağlandığını görüyoruz. Uzunca bir süre belli bir aralıkta kalan reel asgari ücret 2023 ve 2024 yıllarının başlarında yapılan yüksek oranlı artışlarla tekrar belirgin bir şekilde yükselmiş. Son yılların çoğunda gıda fiyatlarındaki artış genel fiyat artışından daha yüksek olduğu için gıda fiyat endeksi kullanılarak hesaplanan reel asgari ücret TÜFE ile hesaplanandan oldukça düşük kalıyor.
Asgari ücret ocakta yüzde 25 artarsa ne olur?
Son günlerde asgari ücrete ocak ayında yüzde 25 zam yapılacağı haberleri medyaya yansımaya başladı. Eğer bu tahmin gerçekleşirse ve net asgari ücret yaklaşık 21.250 liraya yükselirse, reel asgari ücrette geçtiğimiz temmuz ayına göre bir toparlanma olacak. Bu durum bu yılın ikinci yarısındaki enflasyonun yüzde 25’in altında kalacak olmasının matematiksel bir sonucu. (Grafiği oluştururken 2024 yılın ikinci yarısında TÜFE’de ve gıda fiyat endeksinde yüzde 20 artış olacağını varsaydım.) Buna karşılık, 2023 yılının ikinci yarısında ve 2024’ün başlarında geçerli olan düzeyin epeyce gerisine düşülmüş olacak.
Reel asgari ücrette yakın geçmişe nazaran belirgin bir düşüş yaşanacak olmasına rağmen, bundan 5-10 yıl önceki düzeylerin üzerinde olacağız. Ancak, ekonomi yönetiminin gerçekleşmiş enflasyon oranının altında kalan artışlar yapma tercihi 1-2 yıl daha devam ederse, asgari ücretliler ve çoğu sabit gelirli için eski düzeylere kadar gerileme riski mevcut. Türkiye ekonomisi büyüme oranlarıyla gelişmiş ülkeleri kıskandırırken, merkez bankamızın döviz rezervleri rekor kırarken, varlıklı ve imtiyazlı kesimler lüks hayatlarını yaşamaya devam ederken, sade vatandaşların resmi enflasyon rakamlarıyla hesaplandığında dahi alım gücü kaybı yaşıyor olması, ülkeyi yönetenler için izahı çok kolay olmayan bir durum.
Cem Başlevent’in tüm yazıları için tıklayınız.
1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.