Türkiye Yüzyılı rötar yapınca Türkiye haritası kızardı

tclira.com’da 30 Ocak’ta yayınlanan yazıda vatandaşın ekonomiye dair algı ve beklentilerinin oldukça bozuk olduğuna ve bunu 31 Mart’tan önce düzeltmek için yeterli zaman kalmadığına dikkat çekmiş ve “yıllık enflasyonun yüzde 70’e dayandığı ve kredi faizlerinin eskiye nazaran aşırı yüksek olduğu bir ortamda tüketici güvenini daha fazla yükseltmek kolay olmayacak” yorumunu yapmıştık.

Nitekim, Merkez Bankası ve TÜİK’in işbirliğiyle hesaplanan Tüketici Güven Endeksi (TGE) Mart 2024’te 79,4 değerini alarak 2019 yerel seçimlerinin zamanındaki 81 değerinin dahi altında kaldı. 31 Mart’ta Ak Parti’nin kurulduğundan beri ilk kez bir seçimden ikinci parti olarak çıkmasıyla tüketici güveni ve seçim sonuçları arasındaki ilişki bir kez daha teyit edilmiş oldu.

Geçtiğimiz yılın ilkbaharında yüklü maaş zamları, EYT yasası, milli savunma sanayindeki heyecan verici gelişmeler, yerli otomobilin yola çıkması, petrol ve doğal gaz müjdeleri ve düşük faizli kredi olanaklarının mevcudiyetiyle, her iki seçmenden biri Türkiye Yüzyılı’nın başlamak üzere olduğuna ikna edilmiş ve tüketici güveni de zirve yapmıştı. Ancak, Cumhurbaşkanlığı seçiminin zayıf rakiplere rağmen ancak ikinci turda kazanılabilmesi, iktidar için işlerin zorlaştığının bir işareti idi.

Genel seçimden sonra döviz kurları ve enflasyondaki hızlı yükseliş ve artan faizler nedeniyle krediye ulaşımın zorlaşmasıyla birlikte TGE hızla aşağı indi. Bu yılın ocak ayında yapılan maaş zamları ve ilk astronotumuzun uzaya gitmesi geçen yılın müjde bombardımanına benzer bir etki yaratamayınca TGE’de geçen yaza göre ancak kısmi bir toparlanma sağlanabildi. “Rasyonel” ekonomi politikalarının yılın ikinci yarısında ortaya çıkacağı söylenen olumlu etkileri henüz vatandaşın cebine yansımamış olduğu için, bu şaşırtıcı bir durum değil.

Mesaj kaygılı seçmenlerin tercihleri

Geçmişteki iddialı söylemlerin aksine faizlerin artmaya devam etmesi, can yakıcı hayat pahalılığına karşın maaş zamlarının beklentileri karşılamaması toplumda ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. 4 yıllık bir seçimsiz dönemin başlangıcında olunduğunun bilincinde olan bir grup seçmen gidişattan memnuniyetsizliğini yerel seçimlerde muhalefet partilerine yönelerek ortaya koyarken, önemli büyüklükteki bir başka grup da tepkisini seçime katılmayarak gösterdi.

Geçen yıl yurt dışı dahil 9,3 milyon civarında olan sandığa gitmeyen seçmen sayısı, 31 Mart yerel seçimlerinde 13,2 milyona çıktı. Bu noktada seçmenin tek motivasyonunun iktidarı cezalandırmak ya da uyarmak olmadığını, ana muhalefet partisinin lider kadrosundaki değişimin ve büyükşehir belediyelerindeki başarılı performansın da seçmen tercihlerinde önemli bir rol oynamış olabileceğini not etmek gerek.

Doping ilacının yan etkisi kötü zamanda çıktı

Eylül 2021 – Haziran 2023 döneminin ultra gevşek para ve maliye politikaları Türkiye ekonomisine verilen bir doping ilacı gibiydi. 2023’ün ikinci yarısı itibarıyla bünye artık bu ilacı kaldıramayacağı için kullanımı sona erdirildi. Geçmişin yanlışlarının ve yeni bir programa geçişin olumsuz etkilerinin belirginleştiği bir dönemde yerel seçimlere gitmek zorunda kalındı ve beklenmedik bir sonuçla karşılaşıldı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve geldiği günlerde “keşke yarın olup bitseydi” dediği yerel seçimler artık geride kalmış durumda. Şimşek’in bu sözü ve yakın geçmişteki söylemleri doping ilaçlarının yarattığı hasarın giderilmesi için vatandaşa farklı nitelikte ve maalesef acı olan ilaçların içirilmesinin planlandığını ima ediyor.

Mevcut ekonomi yönetimimin para ve maliye politikalarına dair yol haritasının hayata ne kadar geçebileceği seçim sonuçlarının iktidarın zirvelerinde nasıl bir etki yaratacağına bağlı. Daha önce Meclis gündemine getirileceği söylenen Anayasa değişikliği en azından 1-2 yıllığına rafa kaldırılır ve ekonominin acı ilaçlı reçetelerle rayına oturtulmasına zaman tanınırsa, uzunca bir yüksek faizlerle yaşamaya ve kemer sıkmaya devam ederiz.

Ama eğer yerel seçimin yarattığı olumsuz havayı dağıtmak için daha aceleci davranılırsa, ekonomi tarafında bazı köklü politika değişiklikleri de söz konusu olabilir. Bunun da elbette orta ve uzun vadede ödenecek bedelleri olacaktır. Hangi yolun tercih edileceğini bekleyip göreceğiz.

Cem Başlevent’in tüm yazıları:

1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search