Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren – Cihan Bozkuş
Malum, ABD’nin eğlence merkezlerinden biri olan Las Vegas için “Vegas’ta olanlar Vegas’ta kalır” diye bir söz var. Bu ne kadar doğru bilmiyoruz ama maalesef ABD siyaseti söz konusu olduğunda bunun doğru olmadığı kesin. Keza ABD’de olanlar tüm dünyaya yayılıyor. Dolayısıyla, ABD’de Trump’ın temsil ettiği aşırı sağın (ki buna belki de köşemizde özgürlüğümüzü kullanıp hiç çekinmeden neo-faşizm demek yanlış olmayacaktır) bir kez daha iktidar olması ABD’de iki partili oyunun sunduğu demokrasi kırıntısına dahi bir daha uzun yıllar geri dönülemeyeceği anlamına gelebilir. Bu durum elbette tüm dünyada yükselen aşırı sağa hem moral desteği olacak ama hem de (ki belki daha önemlisi) bizzat Trump eliyle alan yaratılacak. Malum, otoriter liderler daha demokratik rejimler yerine ajandalarını kolaylıkla uygulatabilecekleri ve kontrol mekanizmasının işlemediği otoriter liderleri tercih ederler.
Bu uzun temenni kısmından sonra sorumuzun cevabına gelelim: Elbette bu yazıda Türkiye’deki AKP/Erdoğan seçmeni ile Trump seçmeni arasındaki benzerliklere, hatta bu seçmenlerin “coğrafik” dağılımındaki benzerliklerine uzun uzun değinemeyiz. Yine de tam da bu benzerlikler nedeniyle ve yukarıda değindiğimiz otoriter liderlerin birbirini istemesi dolayısıyla muhtemelen Türkiye’de iktidar cenahında ve onun destekçileri arasında Trump’ın istendiğini tahmin etmek hiç güç değil. Ama çok temel bir “ekonomik” analiz dahi en azından uzun-kısa dönem ayrımı yapıldığında uzun dönemde Harris iktidarının salt Türkiye ekonomisi için değil memleketin “geleceği” için de yararlı olacağını göstermektedir.
Nasıl mı?
Öncelikle şunu belirtmek gerekli: İster Trump ister Harris seçimden galip ayrılsın, anlaşılan o ki bildiğimiz neoliberal kapitalizmin sonu geliyor. Ancak, başkanların kapitalizmin bu krizine nasıl cevap verecekleri elbette farklı olacak: Trump başkanlığında Amerikan demokrasisinin yakın tarihte görülmemiş bir şekilde zayıflayacağı (tabii elbette müesses nizam başka yollara sapmazsa) artık gittikçe dile getirilen bir iddia. Yani, neoliberal kapitalizmin yerini neo-faşizmin MAGA (“Make America Great Again”) cumhuriyetçiler versiyonunun alacağını söyleyebiliriz.
Harris başkanlığında ise Biden döneminde başlayan birtakım iyileştirilmelerin devam etmesini, en azından yaşam maaliyetinin azaltılması yönünde ciddi adımlar atılmasını bekleyebiliriz. Yani Harris iktidarında Biden döneminde tam anlamıyla başlayamayan The New ‘New Deal’ döneminin başlayacağını öngörebiliriz.
Öncelikle Trump’ın yerli sanayiyi korumaya yönelik daha sert önlemler alacağını ve küresel ticaretin bu yeni veçhesinde Türkiye’nin zorluklar yaşayacağını bekleyebiliriz. Bu noktada unutulmaması gereken bir şey var. Trading Economics verilerine göre ABD, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 2. ülke. 2022 itibariyle 17 milyar dolar seviyesini zorlayan ABD ihracatımız, tüm ihracatımızın da %7’sini teşkil ediyor. Üstelik bu seviyeye son 2 yılda ve ciddi bir sıçrayışla ulaştık. Covid-19 öncesi dönemde 10 milyar dolar seviyesinde olan ihracatımız son yıllarda %70’lik bir artış göstermiş oldu. Korumacı politikalar izleyen bir Trump, Türkiye için ciddi bir ihracat daralmasına yol açabilir.
Tabii işin siyasi ve diplomatik kısmını da tartışmak gerekir. Bu açıdan, Trump’ın bölgesel sorunlarda Türkiye’ye daha kolay yaptırım uygulayabileceğini de düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda Trump’ın ticaret savaşları ve dış politikada bir anlamda tahmin edilemeyen tutumu dolayısıyla artacak küresel belirsizlik Türkiye’ye sermaye akışını azaltıp Türk Lirası’nın değer kaybını daha da artırabilir.
Bunların aksine Harris’in başkanlığında yine birtakım kısıtlamalar olsa da küresel ticaretin daha öngörülebilir olacağı tahmin edilmekte. Buna ek olarak, Türkiye ile olası uyuşmazlıklarda daha yumuşak bir yaklaşım olacağını, yani Trump’ın öngörülemez hamleleri yerine geleneksel diplomasi anlayışının ağır basacağını bekleyebiliriz. Elbette bu Türkiye lehine bir durum yaratacaktır.
Bu aşamada tartışmaya açılması gereken noktalardan biri, Türkiye’nin etrafını saran savaş dalgalarına bu yöneticilerin yaklaşımları olacaktır.
Trump veya Harris’in İsrail – Filistin krizine yaklaşımlarının çok farklılaşmasını beklemiyoruz. Bu konuda iki taraf da kartlarını gayet açık oynamaktalar.
İsrail’in “haklı davası” konusunda hiçbir tereddütü olmayan ve Hamas’dan Hizbullah’a kadar tüm unsurları terörist olarak gördüklerini belirten iki rakip, İsrail yanlısı politikalarına Türkiye’yi de sürükleyecektir. Öte yandan iki taraf da İsrail’in yaklaşımını“İran’ı şeytanlaştırarak” rasyonalize etme konusunda da iyi anlaşıyorlar.
Öte yandan Harris’in duruşu, Filistinliler için biraz daha fazla umut vaad ediyor. Savaşın bir an önce durmasını ve İsrail ordusunun sivil katliamlarını bir savaş stratejisi olarak uygulamaktan vazgeçmesini savunan Harris, bu noktada Trump’tan ayrışıyor. Trump ise İsrail’in bir an önce askeri amacına ulaşıp savaşı bitirmesinden yana. Bir başka deyişle İsrail’in mutlu zaferiyle bitecek bir sonuca hızla ulaşılması gerektiğini savunan bir Trump var karşımızda.
Rusya – Ukrayna savaşında da iki rakibin çok benzer politikalar yürütmeyeceğini söyleyebiliriz. Trump, Putin’i istenilen sonuca ikna etmek konusunda daha etkili olacağını açık açık söylüyor. Kendi iktidarı döneminde böyle bir savaşın asla mümkün olmayacağını savunan Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı’nı suçlayan yorumları da medyaya yansıdı. Rusya ile yakınlaşarak ama iki tarafı da barışa ikna ederek sorunu çözeceğini iddia eden Trump’ın savaş masraflarını Avrupa Birliği’ne daha etkili bir şekilde aktaracağını vaad etmesinin kamuoyundan destek aldığını söylemek gerekir. Harris’in ise Rusya’yı İran kadar “şeytanlaştırmaya” oldukça yakın olduğu kendi beyanlarından anlaşılsa da, mevcut durumu nasıl değiştirebileceği kamuoyunu çok ikna edebilmiş değil.
Bir yandan Rusya ile yakınlaşırken öte yandan Rusya ile işbirliği içindeki İran’ı nasıl şeytanlaştıracağı seçilmesi durumunda Trump’ın önündeki en büyük sorunlardan biri olabilir. Türkiye ise Trump’ın seçilmesi halinde güneyde, Harris seçilmesi durumunda ise kuzeyde ciddi bir diplomatik krize hazırlanmak zorunda.
Özetle, Trump’ın ikinci kez ABD başkanı seçilmesi tüm dünya için salt ekonomik etkilerin çok ötesinde, uzun yıllar onarılamayacak tahribatlara yol açacak. Siyasi açıdan hangi aday kazanırsa kazansın ciddi bir diplomasi becerisine ihtiyaç duyacak olan Türkiye’nin, Harris başkanlığında ekonomik açıdan görece daha iyi sonuçlara ulaşacağı söylenebilir.
Yazarlar hakkında
Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren
İktisat doktora derecesini 2008’de Utah Üniversitesi’nden aldı. Araştırmalarını feminist iktisat ve savunma iktisadı alanlarında sürdürüyor. Saniye Dedeoğlu ile Gender and Society in Turkey: The Impact of Neo-Liberal Policies, Political Islam and EU Accession (IB Tauris, 2012), Türkiye’de Refah Devleti ve Kadın (İletişim Yayınları, 2012) ve 2000’ler Türkiye’sinde Sosyal Politika ve Toplumsal Cinsiyet (İmge Kitabevi Yayınları, 2015) kitaplarını derledi. Brain Drain and Gender Inequality in Turkey (Palgrave Pivot, 2018), The Economics of Military Spending A Marxist Perspective (Routledge, 2019) ve Askerî Harcamalar ve Ekonomi (İletişim Yayınları 2021) kitaplarını yazdı. Fitchburg State Üniversitesi (ABD) İktisat, Tarih ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde öğretim üyesidir.
Cihan Bozkuş
2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ile Siyaset Bilimi bölümlerinden mezun olup, 2009’da da iktisadi kalkınmanın sosyo-kültürel alt yapısını çalıştığı yüksek lisans programını University of Utah’da tamamladı. Utah’daki Allegiance firmasındaki araştırmacılık görevinden sonra 2010’da Türkiye’ye dönerek Türkiye’nin en büyük yerli araştırma şirketlerinden biri olan Akademetre’nin Kantitatif Araştırmalar Departmanı’nı yönetti. 2013’te Vestel’in Pazar Araştırma Departmanı’nı kurma görevini üstlendi. 2017’de Pazar Araştırma, Veri Bilimi ve Vestel Perakende Akademisi’ni bir çatı altında toplayan Stratejik Analiz ve Perakende Eğitim Departmanı’nın yönetimini devralan Cihan Bozkuş, 2021’den bu yana Fransız medya ajansı Publicis Groupe’da Veri & İçgörü Grup Direktörü olarak çalışıyor. 2016 yılından beri çeşitli platformlarda ve üniversitelerde eğitimler veren Cihan Bozkuş, kazanan kurumsal yapılar kurmanın 2 ana şartı olduğuna inanıyor: Yetkinlik ve Etkinlik Günümüzün hızla değişen koşullarında belirsizlikle mücadele etmek için Veriye Dayalı Karar Verme Kültürel Değişim Programı’nı tasarlayan Cihan Bozkuş, bu dönüşümü gerçekleştirmek için Yetkinlik ve Etkinlik konularında eğitim, mentorluk ve danışmanlık hizmetleri veriyor.