Tanzimli satışın rekabet içindeki yeri

Herşeyden evvel TCLira’ya “hayırlı olsun” diyerek başlamak istiyorum söze.

Son 10 yıldır, özellikle de son birkaç yıldır, hukuk devleti olmaktan hızla uzaklaşıyoruz. Zaten baslangıç noktamız da çok iyi degildi, o yüzden geldiğimiz nokta da çok kötü. Ülkeleri hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlük ve ekonomi gibi pek çok konuda incekeyip notlar veren ve bunlara göre sıralayan pek çok kuruluş var bildiğiniz gibi. Türkiye bu sıralamalarda hızla geriliyor. Örnek olarak Heritage Foundation’ın 2022 raporunda bir senede 31 sıra birden gerileyerek 107. olduk. Freedom House’un raporunda notlamalar 0’dan 4’e kadar veriliyor (0 en kötü, 4 en iyi not). Yargı ile ilgili bölümlerde 2 dahi alamamışız, ya 0 ya 1 notumuz. Çok acı ama, Kamboçya, Honduras, Burkina Faso, Ruanda, Gana, El Salvador, Uganda, Kenya, Nijerya, Pakistan bizden daha yukarıdalar. Yani bizden daha hukuk devletiler, bizden daha özgürler ne yazık ki.

Bir konuyu vurgulamak istiyorum. Raporlarda incelenen bu konular hem anayasa ve kanun gibi iç hukuk, hem taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar sebebiyle dış hukuk açısından Türkiye’nin belirli standartları tutturmak, belirli normlara uymak için hukuksal yükümlülüğü olan konular. Yani içinde olduğumuz durum “keşke daha iyi olsa”nın ötesinde, Türkiye aleyhine hem içeride hem dışarıda hukuksal sorumluluk da doğruruyor.

Hukuk-ekonomi bağlantısı yatırımcıların paralarını güvende hissettikleri yerlere yatırmak istemesinden başlıyor. Bu hem yabancı hem yerli yatırımcı için aynı. Yatırımların en önemli güvencesi ise düzgün bir hukuk ve işleyen bağımsız bir yargı sistemi. Hukuk ve yargıya güvenmeyen yatırımcı yatırım yapmıyor; yatırım olmayınca ülke fakirleşiyor, iş imkanı olmuyor. Ve neticesinde fakirleşiyoruz, paramızın değeri azalıyor, hayat pahalanıyor ve gençler iş bulamıyor.

Bizim ülkemizde özelleştirmeler yapıldı, 6 ay sonra ya aynı sektöre korkunç vergiler kondu, ya devlet eliyle rakip yaratıldı, böylece yatırımcının yatırım yaparkenki tüm hesabı alt üst oldu. Tanzimli satış zamanı perakende sektörün yatırımcılarının zararına satılan temel tüketim malları ile rekabet etmesi istendi. Bizim ülkemizde bazı fonlar yatırımlarını planlanandan çok önce ve hiç istemedikleri fiyatlardan elden çıkartmak zorunda dahi bırakıldılar. Hukukla beraber giden şeffaflık ve öngörülebilirlik ortadan kalktı, yatırımcı da önünü göremediği yere yatırım yapmaktan haklı olarak vazgeçti.

2017 referandumu ile kabul edilip Temmuz 2018’de yürürlüğe giren yeni anayasamız sonrası dönemden iki çarpıcı örnek vereceğim. Birincisi yeni anayasa ile gelen Cumhurbaşkanı kararlarının Resmi Gazete’de yayınlanıp yayınlanmamasının Cumhurbaşkanı’nın takdirinde olması. Cumhurbaşkanı Kararı daha önceki Bakanlar Kurulu Kararı’nın aynısı, mevzuattaki tüm Bakanlar Kurulu Kararları Cumhurbaşkanı Kararı olarak değişti. Birkaç sene önce yazdığım bir makale için incelemiştim (ben makaleyi yazarken de yeni anayasa yaklaşık 2 yıldır yürürlükteydi), 2000 civarı yayınlanmamış Cumhurbaşkanı Kararı vardı, 400 civarı da yayınlanmış. Yani günde ortalama 3 tane Cumhurbaşkanı Kararı çıkıyor demek, hiçbirimizin içinde ne yazdığını bilme imkanı olmayan bir durum. Farazi bir örnekle bu ne anlama geliyor yatırımcı için anlatayım. Varsayalım bir yabancı yatırımcı Türkiye’de ambalaj sektörüne yatırım yapacak. En büyük rakibi de sektördeki bir Türk şirketi olacak diyelim. Eğer yayınlanmayan bir Cumhurbaşkanı Kararı ile Türk rakip mesela takip eden 3 yılda pazar payını 2 katına çıkaracak bir avantaj elde ettiyse (ihale almış olabilir, ambalaj standartları Türk şirket lehine revize edilmiş olabilir vs.) bundan haberi olması mümkün değil yabancı yatırımcının. Ve tabi bu bilinmezlikle yatırımcı ne yatırımının maliyetini, ne geri dönüşünü hesaplayamıyor, neticede de yatırım yapmıyor.

Peki ne yapmamız lazım? 

Öncelikle hukuksuzluğun ve bağımsız, şeffaf ve etkin bir yargının ekonomi ile olan bağlantısını anlatmamız lazım, özellikle de gençlere. Her yüz gencimizin 73’ü fırsat verilse veya imkanı olsa giderim Türkiye’den diyor. Umutsuzlar. Gençlere hukuk-ekonomi bağlantısını iyi anlatmamız lazım ki önümüzdeki seçimlerde kendilerine hukuk devleti ve iyi bir yargı vadeden partilere oy versinler, kendi geleceklerini ellerine alsınlar, umutlansınlar.

Bir de talepkar olmamız, hukuku talep etmemiz lazım. Hukuktan zor diye vazgeçmememiz gerekiyor.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Yüksek lisansını Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yaptı. Avukat olarak meslek yaşamını sürdüren Hakan Yazıcı, İstanbul ve New York barolarına kayıtlıdır. Çalışma alanları: Banka hukuku, yapılandırılmış finansman ve proje finansmanı, birleşme ve devralmalar, enerji hukuku, sermaye piyasası hukuku, ticaret hukuku, sözleşmeler hukuku ve şirketler hukuku.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search