İktisatçı Prof. Dr. Serap Durusoy, ekonomide yaşanan son gelişmeleri TCLira’ya değerlendirdi. Durusoy konuşmasında TCMB Faiz indirimleri, enflasyon, Mehmet Şimşek dönemi ekonomi politikaları, ABD Seçimlerinin küresel ekonomi ve Türk ekonomisine etkileri gibi birçok önemli konuya değindi.
TCLira.Com Özel /Kemal Arda Ayvalıoğlu
“Asıl sorulması gereken soru faiz arttılmasına rağmen enflasyonun yüksek seviyelerde olmasıdır”
TCMB’nin faiz indirimlerine ne zaman başlayacağı ile ilgili tahminleri üzerine tahminleri dile getiren Durusoy, “ Faiz indirimleriyle ilgili genel olarak beklenti aralığa çekildiği yönünde bir öngörü var. Fakat yapılan analizlerde 2025’in ilk çeyreğinde indirilmesi gerektiğine ilişkin genel bir kanaat de oluştu. Cumhurbaşkanının bu konuda yapmış olduğu konuşmadan sonra sanki aralık ayında yapılacakmış gibi genel bir görüş hakim. Ama burada asıl sorulması gereken soru faiz ve politika faizinin arttılmasına rağmen maalesef enflasyonun oldukça yüksek seviyelerde olmasıdır ki, zaten düşüşü konusundaki endişe de Merkez Bankası’nın 4. Raporunda tahminlerini yukarı yönlü revize etmesine yol açtı” ifadelerini kullandı.
“Ekonomi yeni bir maceraya mı atılacak?”
Durusoy, Bu noktada sorulması gereken soru faizlerden öte yani faizler indirilse bile acaba Merkez Bankası sıkı duruşunu başka alternatif araçlarla sağlayabilecek mi? Olmalı. Eğer faiz indirilmesine rağmen başka para politikası araçlarıyla sıkı duruşuna devam edebilirse bence bunun çok fazla endişe verici bir durum olmadığını söylemek gerekir” dedi. Türkiye’de uygulanan yanlış politikadan kaynaklanan ağır bedeli toplumun her kesimden insanın ödemek durumunda kaldığını ifade eden Durusoy, “Burada tabi geçmişte bir Nas hikayesi vardı. Dolayısıyla vade ile faizler indiği zaman acaba tekrar eskiye mi dönülecek yönündeki bir endişe de doğal olarak kuvvetleniyor. Burada da ekonomi yeni bir maceraya mı atılacak şeklinde bir kanaat oluşmaya başladı denilebilir” şeklinde konuştu.
“Enflasyonda hedeflerin tutturulabileceği konusunda endişeliyim”
Enflasyonla ilgili ekonomi yönetiminin yapmış olduğu açıklamalarda yakın bir dönemde düşeceğine ilişkin genel görüşler hakimdi diyen Durusoy, “Hem sayın Cevdet bey , hem de Mehmet Şimşek özellikle 2025 yılının ilk çeyreğini ifade etmişlerdi ve sayın Erdoğan da enflasyon sürekli olarak inişte olacak bundan bir şüpheniz olmasın yönünde bir açıklamada bulundu. Atılan adımlar kararlılıkla devam edecektir ve enflasyon gündemimizden çıkacaktır yönünde bir değerlendirmesi de vardı fakat görünen o ki, enflasyon yakın bir dönemde aslında hedefin yukarı yönlü revize edilmesine rağmen o hedeflerin dahi tutturulabileceği konusunda açıkçası endişeliyim” ifadelerini kullandı.
“Tüketimde baskılanma daha çok sabit ücretliler ve asgari ücretliler üzerinden yapılıyor”
Durusoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Enflasyona ilişkin sorumluluğun tamamen Merkez Bankası’na verilmiş olması bir kere enflasyonu önleme politikalarının bir ayağının eksik olması anlamına geliyor. Maliyet politikası ne yazık ki, Merkez Bankasıyla bütüncül hareket etmediğinden dolayı buna ilave olarak yapısal reformların hayata geçirilmemesi sadece Merkez Bankası’nın politika faizini yukarı yönlü hareket ettirerek enflasyonun önlenemediğini zaten 1 buçuk yıllık süreçte gördük. Dolayısıyla ücretlerin baskılanmasıyla da talebin baskılanacağı yönündeki kanaat de maalesef ki olumlu yanıt vermedi. Her ne kadar emekliye, ücretlilere, asgari ücrete yapılacak zamların olması gerekenin çok altında gerçekleşmesine rağmen çünkü burada amaç talebi baskılamaktı, enflasyon önleme konusunda başarılı olunamadı. Üstüne üstlük de tüketim malı ithalatında yeni rekorlara doğru gidiliyor, bu da şu demek ki yüksek gelir grubunun tüketimi ne yazık ki baskılanamıyor, buradaki baskılanma daha çok sabit ücretliler ve asgari ücretliler üzerinden yapılıyor.”
“Tasarruf genelgesi yayınlanmasına rağmen icraatta biz bunu göremedik”
Mehmet Şimşek dönemi ekonomi politikalarına değinen Prof. Dr. Serap Durusoy, “Sayın Şimşek yönetime gelmesinden itibaren Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak iki defa tasarruf genelgesi yayınlandı. Bu tasarruf genelgesi yayınlanmasına rağmen icraatta biz bunu göremedik. Zaten en büyük eleştiriyi de buradan alınıyor. Dolayısıyla da bu mevcut ekonomi politikasının ayaklarının eksik olması hem ekonomi politikası olarak, hem de yöneticilere, ekonomi yönetiminde yer alan kişilere yönelik güvensizlik algısını da aslında güçlendiriyor. Kamuoyu, sayın Şimşek göreve geldiğinde çok umutlu bakmıştı .Fakat görünen o ki atılan adımlar, arzu edilen düzeyde gerçekleşmediği için hem kurumlara hem de ekonomi yönetimindeki kişilere yönelik olarak oluşan güvensizlik algısı maalesef ki enflasyonun beklentisinin de kırılamamasına yol açarak sürekli olarak tüketimin öne çıkılmamasına neden oluyor ve bu da aslında enflasyonu daha da daha da körükleyen bir etki yaratıyor” diye konuştu.
“Türkiye’nin Avrupa Birliği üzerinden çok ciddi sıkıntılar yaşama ihtimali yüksek”
ABD seçimlerine ilişkin de açıklamalarda bulunan Prof. Durusoy, “ABD seçimlerine ilişkin olarak açıkçası çok fazla şu konu dillendirildi, Trump yönetime geldi korumacı politikalar daha da çok artacak, küresel ekonomide ciddi anlamda bir yıpranma söz konusu olacak. Şimdi ben bu görüşe katılmıyorum. Zaten korumacı politika dediğimiz, yeni korumacı politikalar açıkçası Mortgage krizi sonrasından beri zaten var olan politikalardı. Belki Trump 2.0 döneminde, bundan biraz daha artış gösterecek ama şu bir gerçek ki küresel koşullarda yaşanılacak gerçeklikler özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye gibi kronik bir makro enflasyon sorunu yaşayan ülkelerde enflasyonun düşüşünü destekleyici bir oluşum içinde olacak mı? Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Ama şu ihtimal var tabi, ABD’nin Rusya ile birlikte hareket edip, Avrupa Birliğini aşındırma yönünde hatta Avrupa Birliğinin dağılacağına yönelik Uluslar arası stratejistler tarafından öne sürülen görüşler bile var. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa, Avrupa Birliği ciddi bir daralma da yaşıyor. Son verilerde de bunu gördük. Türkiye’nin dış ticaretinde çok büyük bir payının olmasından dolayı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üzerinden çok ciddi sıkıntılar yaşama ihtimali yüksek. Ancak genel bir değerlendirme yaptığımızda mevcut süreç içerisinde özellikle küresel kapitalizm dediğimiz zemin kayması yaşanacağını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır” dedi.
“Hem enflasyon, hem işsizlik hem gelir dağılımı adaletsizliği gibi sıkıntıları bir arada yaşıyoruz“
Türkiye’nin birçok makro ekonomik sorunu bir arada yaşayan bir ülke konumunda olduğuna dikkat çeken Durusoy, “ülke olarak hem enflasyon, hem işsizlik hem gelir dağılımı adaletsizliği gibi sıkıntıları bir arada yaşıyoruz. Diğer yandan sanayi üretiminde çok büyük bir daralma var. Bu daralma beraberindeki istihdam üzerinde de olumsuz etki yaratacak. Türkiye özellikle istihdam ve işsizlikle ilgili gerçek anlamda yapısal reformları hayata geçirmediği sürece özellikle genç işsizliği konusunda çok daha ağır koşullarla karşı karşıya kalacaktır. Buradaki en büyük neden de istihdam politikalarıyla, eğitim politikalarının ne yazık ki paralel yürümemesidir. İstihdam alanı olmayan bölümlerin üniversitelerde sıklıkla açılıyor olması, üniversitelerin sayısının artıyor olması ama niteliğinin düşmesi genç işsizlik oranlarında bir faktördür. Yapısal sorunlar içerisinde şunlar var, işveren ben nitelikli iş gücü bulamıyorum diyor, gençler de biz asgari ücret düzeyinde çalışmak istemiyoruz diyor. Dolayısıyla temel sorun aslında budur. Eğitim süresince özellikle uygulama eğitimlerinin hayata geçirilmesi bence son derece önemli. Üniversite mezunu bir kişi sadece teorik bilgisiyle piyasada iş aramaya başladığı zaman, haliyle çok büyük bir olumsuzlukla karşı karşıya kalabiliyor. Türkiye’ de çalışma koşullarının ağırlığı, ücretlerin yetersizliği, gençlerin geleceğe dönük beklentilerinin ne yazık ki olumsuz olması haliyle beraberinde beyin göçünü getiriyor. Son yıllarda gençler işsizlikle yüzleşmemek için lisansüstü eğitime yöneliyorlar. Bu bir anlamda da işsizlikle yüzleşmemek ve işsizlik sorununu biraz daha ötelemek için yapılan arayışlar olarak değerlendirilebilir” açıklamasında bulundu.
“Gelir dağılımı adaletsizliğini çok daha görünür kılan enflasyonun önlenmesi gerekir”
Asgari ücret tartışmalarının her sene bir ritüel haline geldiğini belirten Durusoy, “Bu yönde tartışmalar her sene kasım ayında başlıyor, toplantılar aralık ayında yapılıyor, bunun sonrasında da bir karara varılıyor. Burada çok fazla senaryo var. Özellikle TCMB’nin 2024 yılı için hedeflediği yüzde 42’lik enflasyon rakamı mı dikkate alınacak? Ya da üst sınır olarak belirlediği yüzde 46’nın üzerinden mi yapılacak? Ya da Orta Vadeli Program’ın tahmin ettiği yüzde 41,5 enflasyon rakamı mı dikkate alınacak? Muhalefete baktığımız zaman, dün yüzde 70’lerin üzerinde bir talepte bulunacaklarını ifade ettiler. Bu bana göre ütopiktir. Bunun gerçekleşme ihtimali biraz güç ama şunu söyleyebilirim, burada özellikle açlık ve yoksulluk sınırının üzerinde bir rakamın olması mutlaka bir zorunluluktur. Türkiye’de kalıcı bir refahın sağlanabilmesi için gelir dağılımı adaletsizliğini çok daha görünür kılan enflasyonun önlenmesi gerekir” şeklinde konuştu.