Özel emeklilik sistemlerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği

Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren – Cihan Bozkuş

Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi üzerine çok tartışma yapıldı. Sistemin detaylarına ilişkin tartışmalar bir yana, bizce en önemli nokta bu sistemin özel emeklilik yolunda, bir başka ifadeyle sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi yolunda bir adım olacağı. (Bu konuya ilişkin bir yazı için bkz.)

Genel olarak çok fazla değinilmese de özel emeklilik sistemlerinin ciddi bir toplumsal eşitsizliğe yol açacağı, emeklilikte elde edilecek gelirler açısından cinsiyet eşitsizliğine sebep olacağı konusunda da yıllardır büyüyen önemli bir literatür bulunmaktadır.

Özü itibarıyla kamu emeklilik sistemleri “belirlenmiş (tanımlanmış) fayda” sistemine dayanır. Bu sistemde emeklilik maaşı başlangıçta belirlenir ve bu maaşı sağlayacak birikim çalışma yıllarında tahmini getiri oranları ve aktüeryal kurallara göre hesaplanan katkılarla oluşmaktadır. Özel emeklilik sistemlerinin dayandığı “belirlenmiş katkı” modelinde ise, kişilerin belirledikleri katkı paylarının bir emeklilik hesabında belirli süre boyunca ya da belirli bir yaşa kadar yatırıma yönlendirilmesiyle oluşan birikim kendilerine emekli aylığı olarak geri ödenmektedir. Belirlenmiş fayda modelinde kişi emeklilik yıllarında ne kadar gelir elde edeceğini bilirken, belirlenmiş katkı modellerinde bu gelir seçilen yatırım aracının getirisine bağlıdır. Dolayısıyla, belirlenmiş fayda modelinde riski devlet üstlenirken, belirlenmiş katkı modelinde risk bireye aittir. 

İsimlerin belirlenmesinde dahi bir sorun olduğu anlaşılmıyor mu? Daha doğrusu, bu garip isimlendirme bile zaten sistemdeki problemleri gizlemeye yöneliktir. Yani kamu sisteminde fayda belirli, özel sistemde katkı oranı. Yani aslında özel sistemde faydanın belirli olmamasını gözden kaçırma amaçlı. Elbette politika yapıcıların bu sistemleri “belirlenmiş fayda” veya “belirlenmemiş fayda” diye isimlendirmesini beklemiyoruz ama bu tür diskur/söylev analizlerine başvurmadan da geçemedik. 

Peki özel emeklilik sistemlerinde kadınlar açısında daha da belirgin olan dezavantajlar nedir? 

Öncelikle kadınların, özellikle evli kadınların cinsiyete dayalı iş bölümü dolayısıyla ücretli çalışma hayatı daha kısadır. Başta çocuk büyütmek gibi nedenlerle kadınlar emek piyasasına erken yaşlarda girip daha sonra ayrılma eğilimindedirler. Dolayısıyla, emeklilik yılları için birikimin temelini oluşturacak olan katkı yılı sayısı daha az olmaktadır. 

İkinci olarak, kadınlar düşük ücretli işlerde yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla, hem daha az yıl çalışmakta hem de çalışma yıllarında emeklilik hesaplarına daha az katkıda bulunabilmektedir. Ayrıca, özel emeklilik sistemlerinde yüksek yönetim giderlerinin, Şili, İngiltere ve bazı Latin Amerika ülkelerinde görüldüğü üzere, düşük getirilere yol açtığı dikkate alındığında, bu maliyetin daha küçük miktarda fonlara sahip olacak kadınlar için göreli olarak daha yüksek olacağı açıktır. 

Üçüncü olarak, kadınların yaşam süresi beklentisi erkeklere göre daha yüksektir. Türkiye’de kadın erkek arasındaki bu fark 3 yıldır. Kamu sistemleri, “her iki cinse de uyan (unisex)” hayat tabloları kullandığı için, bir anlamda erkeklerden kadınlara doğru bir gelir transferi yapmış olmaktadır. Tersine, Latin Amerika örneğinde gözlemlendiği üzere, özel emeklilik sistemlerinde “cinsiyete özgü (gender-specific)” tablolar kullanıldığı için, kadınlar daha az gelir elde etmektedirler, çünkü kadınlar erkeklerle aynı süre çalışsa aynı miktarda katkıda bulunsa dahi onların birikimleri daha uzun bir yıla bölünmektedir

Dördüncü bir unsur işe şu şekildedir: Genel olarak kadınların erkeklere nazaran daha fazla “riske karşı olma/riskten hoşlanmama” eğiliminde oldukları kabul edilmektedir. Yani kadınlar daha az riskli portföyleri tercih ettikleri için daha düşük getiri elde edeceklerdir. 

Peki Türkiye’de halihazırdaki Bireysel Emeklilik Sistemi’nde toplumsal cinsiyet farklılaşmasına ilişkin ne biliyoruz? Ya da genel anlamda Türkiye’de emeklilik sistemi özelleştirildiğinde bu gelir farklılığına ilişkin bazı öngörüler/projeksiyonlar var mı? Bu soruları ve daha fazlasını cevaplamaya çalışan, bu köşenin yazarlarının yaptığı ya da katkıda bulunduğu bazı akademik çalışmalar bulunmaktadır. 

Örneğin bundan 16 yıl önce bu konudaki ilk araştırmalardan biri olan çalışmamızda başlangıçta kadın ve erkeklerin Bireysel Emeklilik Sistemi’ne yatırdıkları meblaların çok farklılaşmadığını görmüştük. Kadınlar erkeklerden daha çok ya da daha az risk alıyor değillerdi. Öte yandan kadınların bireysel emeklilik sistemine aktardığı kaynaklar, tek bir şart sağlanırsa istatistiki olarak anlamlı bir şekilde artıyordu: Türkiye’nin nispeten daha az gelişmiş yerlerinde yaşayan yüksek tahsilli kadınlar, daha fazla meblayı bu sisteme transfer ediyordu. O zamanlar bu bulguyu sadece bir noktaya kadar anlamlandırabilmiştik: Nispeten daha az gelişmiş şehirde yaşayan eğitimli kadınlar, büyük olasılıkla eğitimlerinin karşılığı olan beyaz yaka işlerde yer alamıyordu. Yüksek eğitim seviyesine rağmen bulundukları coğrafyada görece düşük statüde işlerde çalışan kadınlar, belki de geleceklerini garanti altına almak için bireysel emeklilik sistemine daha fazla kaynak ayırıyordu. Bu sebeple “statü çatışmasının” yarattığı maddi dezavantajı en azından bireysel emeklilik sistemine yaptıkları yatırımla telafi edebiliyorlardı. 

Neredeyse 20 sene sonraki bir çalışmamızdaki farklı bir bulgu yukarıdaki hipotezi destekledi. Bu yıl yayımlanan o çalışmamızda ilk başta şaşırtıcı gelen sonuçlar elde etmiştik. Cinsiyet temelli önyargılar ve basmakalıp görüşlerin aksine, kadınların riskli fonları veya yatırım tercihlerini seçme eğilimi daha fazlaydı. Üstelik evlilik, erkeklerdeki risk alma isteğini törpülerken, kadınlardaki risk alma potansiyelini artırıyordu. Aşağıdaki tabloda, medeni hal ve cinsiyetlerine göre insanların riskli fonları seçme endeksini (evren ortalaması “100” olacak şekilde) görüyorsunuz.

Kullandığımız ekonometrik modele göre, özellikle yüksek eğitim seviyesine sahip olsa da düşük gelir grubuna takılıp kalmış bireyler daha fazla risk alıyor. Yani üniversite diplomasına rağmen dar gelirli olan kişilerin, daha riskli fonları seçerek kendilerine finansal anlamda bir çıkış yolu aradığını düşünebiliriz.

Tahmin edileceği üzere, hem üniversite mezunu ve hem düşük gelir kategorisinde olmak, erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen bir durum. Kadınların yüze 20,2’si en düşük iki gelir grubuna aitken, erkeklerde bu oran sadece yüzde 14,6 olmuştu. Bir başka önemli bulgu ise düşük gelir grubuna ait olmadıkları durumda, kadınlar erkeklerden daha fazla risk almamaktaydı. Keza yüksek riskli portföy tercihi, üniversite mezunu olup düşük gelir grubunda kalanlarla sınırlıydı. Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere yüksek öğrenime sahip olup düşük gelir grubuna ait olanlar daha fazla risk alırken, gelir seviyesi arttıkça riskli fonları seçme eğilimi azalıyor. 

Dolayısıyla, bireysel emeklilik sistemleri kadınlar için birçok noktada eşitsiz bir gelecek tasarlarken, toplumda yüksek eğitimli kadınların düşük ücret seviyelerine daha fazla sıkışıyor olması, onların riskli fonları alma eğilimini artırıyor. Bu da tüm sistemi özellikle yüksek eğitim seviyesine sahip kadınlar için daha riskli hale getiriyor.

Yazarlar hakkında

Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren

İktisat doktora derecesini 2008’de Utah Üniversitesi’nden aldı. Araştırmalarını feminist iktisat ve savunma iktisadı alanlarında sürdürüyor. Saniye Dedeoğlu ile Gender and Society in Turkey: The Impact of Neo-Liberal Policies, Political Islam and EU Accession (IB Tauris, 2012), Türkiye’de Refah Devleti ve Kadın (İletişim Yayınları, 2012) ve 2000’ler Türkiye’sinde Sosyal Politika ve Toplumsal Cinsiyet (İmge Kitabevi Yayınları, 2015) kitaplarını derledi. Brain Drain and Gender Inequality in Turkey (Palgrave Pivot, 2018), The Economics of Military Spending A Marxist Perspective (Routledge, 2019) ve Askerî Harcamalar ve Ekonomi (İletişim Yayınları 2021) kitaplarını yazdı. Fitchburg State Üniversitesi (ABD) İktisat, Tarih ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde öğretim üyesidir.

Cihan Bozkuş

2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ile Siyaset Bilimi bölümlerinden mezun olup, 2009’da da iktisadi kalkınmanın sosyo-kültürel alt yapısını çalıştığı yüksek lisans programını University of Utah’da tamamladı. Utah’daki Allegiance firmasındaki araştırmacılık görevinden sonra 2010’da Türkiye’ye dönerek Türkiye’nin en büyük yerli araştırma şirketlerinden biri olan Akademetre’nin Kantitatif Araştırmalar Departmanı’nı yönetti. 2013’te Vestel’in Pazar Araştırma Departmanı’nı kurma görevini üstlendi. 2017’de Pazar Araştırma, Veri Bilimi ve Vestel Perakende Akademisi’ni bir çatı altında toplayan Stratejik Analiz ve Perakende Eğitim Departmanı’nın yönetimini devralan Cihan Bozkuş, 2021’den bu yana Fransız medya ajansı Publicis Groupe’da Veri & İçgörü Grup Direktörü olarak çalışıyor. 2016 yılından beri çeşitli platformlarda ve üniversitelerde eğitimler veren Cihan Bozkuş, kazanan kurumsal yapılar kurmanın 2 ana şartı olduğuna inanıyor: Yetkinlik ve Etkinlik Günümüzün hızla değişen koşullarında belirsizlikle mücadele etmek için Veriye Dayalı Karar Verme Kültürel Değişim Programı’nı tasarlayan Cihan Bozkuş, bu dönüşümü gerçekleştirmek için Yetkinlik ve Etkinlik konularında eğitim, mentorluk ve danışmanlık hizmetleri veriyor.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search