Bir aracın düzgün biçimde ilerlemesi için tüm tekerleklerin aynı hızda hareket etmesi gerekir. Peki, böyle olmazsa ne olur? Mesela bir tekerlek yavaş kalırsa (farklı taban genişliği, deseni, kış lastiği vb. olması durumunda bu olur) aracın başına ne gelir?
Bundan 40 yıl önce yurt dışına seyahat etmek istediğimizde önce Taksim-Harbiye civarında bulunan bilet acentelerine giderek uçmak istediğimiz şehre ilişkin farklı hava yollarının fiyatlarını öğrenmemiz gerekiyordu. Her acente her hava yolu ile çalışmadığı için civardaki rakipleri dolaşıp en iyi fiyatları topladıktan sonra yorgunluktan perişan halde bir karar vererek bizim için en uygun alternatifi seçiyorduk.
Otel konusu ise daha beterdi. Teleks (yazım hatası yoktur, bir iletişim aracıdır), telefon veya faks aracılığıyla otellere ulaşıp rezervasyon için tarihleri kontrol etmek, fiyat almak vb. tüm işlemleri yapmak gerekmekte idi.
Tüm bu işlemler genellikle birkaç partide gerçekleşiyor, uçuş olan tarihte otel müsait olmuyor veya pahalı oluyor, otel müsait olunca uçuş sıkıntı oluyor ve bu işler böyle sürüp gidiyordu. Bu arada not aldığımız kağıtları kaybediyor, kendi yazımızı okuyamıyor, biz karar verene kadar uçak doluyor vb. pek çok tatlı sürprizle karşılaşıyorduk.
Gitmek istediğimiz ülkenin para biriminden edinmek ise başka bir hikâye idi. Bankaya giderek müracaat etmek, bir sürü form doldurmak, akabinde izin verilen, kasada bulunan vb. miktarda döviz elde etmek söz konusu oluyordu. Kimi zaman bu aynı gün olmuyordu. Çünkü şubede o döviz cinsinden bulunmuyordu.
Aynı işleri şimdi nasıl yapıyoruz?
Evimizde ayaklarımızı uzatmışken cep telefonumuzdan önce bilet uygulamasına girip gitmek istediğimiz şehir ve tarihleri yazıyoruz, aktarmalı-aktarmasız, düşük bütçeli veya normal hava yolları vb. tüm tercihlerimizi işaretleyerek tüm alternatifleri bir arada görebiliyor, aynı anda otel uygulamasını açarak farklı kriterler uyarınca listelenmiş seçenekleri değerlendirip zaten telefonumuzda kayıtlı olan sanal kredi kartımızla ödememizi yapıyoruz. Seyahate birlikte gideceğimiz kıymetli kişi ile pazarlıklar da dahil olmak üzere bu işlemler en fazla 15 dk. sürüyor. Onaylar, kayıtlar, biletler e postamıza, telefonumuzdaki cüzdanımıza düşüyor. Döviz mi? Çok istersek bankamızın ATM’sinden çekebilir veya köşedeki döviz büfesinden alabiliriz. Ama pek gerek de yok. Kredi kartı, QR kod vb. ödeme araçlarının geçmediği ülke yok gibi (yine de sokak alışverişi için biraz nakit bulundurmakta yarar var).
En basit anlatımla iki işleyiş arasındaki farka dijital dönüşüm deniyor.
Ancak hikâyenin birkaç tarafı daha var. İlk örnekte bilet satış ofislerinde, acentelerde, banka şubelerinde, otellerde arka ofislerde pek çok insan çalışmakta idi. Örneğin 30-40 çalışanı olmayan banka şubesi yok gibiydi. Tüm işler elle yürütüldüğü için bunları gerçekleştirmek, kaydetmek, kontrol etmek, onaylamak, fişleri kesmek vb. işlemler için insan gücü gerekmekteydi. Şimdi banka hesaplarımızı bile çipli kimlik kartımızla kendimiz açabiliyor, tüm formları dijital olarak onaylayabiliyoruz. Böylelikle çalışan ihtiyacı günden güne azalmakla kalmıyor, istihdam edilecek kişilerde aranan nitelikler de değişiyor. Ama bu başka bir yazı konusu.
Bir başka taraf ise dijital dönüşümde öncül olan sektörler ve diğerleri. Bankacılık, sigortacılık, medya, otelcilik-konaklama, ulaşım, havayolları, taşımacılık, sağlık vb. sektörler baş döndürücü bir hızla ilerlerken bazı sektörler çok geride kaldı. Örneğin lojistik. Ekonominin işleyişindeki en önemli aktörlerden biri olmasına, tüm hammadde, mamul, yarı mamul, ürün vb. dolaşımı onun üzerinden gerçekleşmesine rağmen hâlâ müşteriler 40 yıl öncesindeki zavallı seyyah gibi acenteler, fiyat alma, karşılaştırma, en iyiyi bulmaya çalışma, fiyatı bulunca yeri bulma şeklinde köşe kapmaca oynamak zorunda kalıyor ve bunları birbirleriyle entegre olmayan sistemler (mail, mesajlaşma araçları, telefon vb.) kullanarak yaptıkları için hata, kayıp riski de çok fazla oluyor. İşin ironik olan tarafı ise kışın kayak, yazın deniz tatiline giderken tüm rezervasyon, ödeme vb. işlemlerini dijital olarak gerçekleştiren çalışan ve patronların kendi işleri söz konusu olduğunda hala kırk yıl öncede yaşıyor gibi davranmaları.
Baştaki soruya geri dönecek ve biraz değiştirecek olursak, sektörleri de tekerlekler olarak kabul edersek, sizce yavaş dönen tekerleğe ne olur?
Haftaya bu konunun diğer tarafları, özellikle ödeme araçları devam.
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.