Finans dünyasının %95’i yalandır, geriye kalan %5 ise iktisadi temellere oturan finans matematiğine bağlıdır. Burada asıl ilgilenmemiz gereken konu olan bu % 5’lik gerçekler üzerine daha fazla yazacağız… %95’lik manipülasyon kısmına ise zaman zaman çeşitli vaka durumları ile değineceğim. Umarım bu yazılar güzel bir deneyim olur sizler için de…
ABD ekonomisinde getiri eğrisi yine tersine döndü. Hazine bonolarına ilişkin kupon ödemeleri, uzun vadeli tahvillere ödenen faizi aştığında sonuç ters getiri eğrisi oluyor. Bu alışılmadık trend 2020’de başladı ve 2023’ün sonuna yaklaştığımız bu günlerde de tekrar ediyor. Ters getiri eğrileri geçmişte ekonomik durgunluklardan önce yaşanmıştı ancak bugüne kadar sorunlar geçiştirilerek şekilde ilerledi. Yatırımcılar, daha yüksek faiz geliri elde etmek için parayı daha uzun süreli yatırmak yerine, kısa vadeli borçlanma araçlarından daha yüksek getiri elde etme olanağını tercih ederler. Bu, “tersine çevrilmiş getiri eğrisi” olarak bilinen şeydir. Benzeri görülmemiş bir durum değil, ancak ortaya çıkması nadirdir. Getiri eğrisinin tersine dönmesi, ekonomistler ve yatırımcılar tarafından ABD ekonomisi için bir uyarı sinyali, potansiyel olarak resesyonun habercisi olarak değerlendiriliyor.
Yatırımcılar nasıl okumalı?
2022’nin başlarında getiri eğrisi normale dönmüştü. 2022’den sonra tekrar tersine döndü ve o zamandan beri de ters durumda kaldı. Sorumuz, getiri eğrisinin yaklaşmakta olan bir resesyona doğru şekilde işaret etme riski hâlâ mevcut mu ve yatırımcılar buna nasıl tepki vermeli?
Tersine çevrilmiş getiri eğrisi nedir sorusu ile başlayalım. Getiri eğrisi kavramı farklı vadelerdeki tahvillerle başlar ve çoğunlukla ABD Hazine tahvillerinin getirilerine dayanır. Bunlar, yalnızca vadeye kalan süreye göre farklılık gösteren, eşit kredi kalitesine sahip tahvillerdir (hepsi ABD hükümetine olan güven ve buna dayalı kredibilitesi ile desteklenmektedir). Getiri eğrisini görüntülemenin basit bir yolu, üç ay, iki yıl, beş yıl, 10 yıl ve 30 yıl vadeli ABD Hazine tahvillerinin mevcut faiz oranlarına veya getirilerine bakmaktır. Yatırımcılar genellikle paralarını daha uzun süre yatırdıklarında daha yüksek getiri talep ederler. Buna, tahvil vadeleri uzadıkça getirilerin eğri boyunca arttığı normal bir getiri eğrisi denir.
Ekim 2022’nin sonlarında, 3 aylık Hazine bonosunun getirisi 10 yıllık Hazine tahvilinin getirisinin üzerine çıktı. 2022’nin sonlarına doğru bu tersine dönüş daha da belirginleşti ve 2023’te fark iyice genişledi. 3 ay vadeli Hazine bonosu faiz oranları şu anda 10 yıl vadeli Hazine tahvillerinden yaklaşık %1,1 daha yüksek.
Mevcut tersine dönüş büyük ölçüde Federal Rezerv’in (Fed) eylemlerine bağlanabilir. Enflasyon, 2021 ve 2022’de önemli bir sorun olarak ortaya çıktığında Fed, fiyat istikrarını koruma göreviyle kontrol ettiği kısa vadeli federal fon hedef oranını önemli ölçüde artırmaya başladı. 2022 başında yüzde 0’a yakın seyreden Fed politika faizi, 16 aylık dönemde yüzde 5,25 artırıldı. Fed’in faiz oranlarını arttırması ile birlikte, tahvil piyasasında bozulma netleşti. Kısa vadeli bono getirileri (3 ay ila 2 yıl aralığındaki Hazine bonoları), uzun vadeli Hazine tahvillerinin (10 yıllık ve 30 yıllık tahviller gibi) getirilerinden önemli ölçüde daha hızlı arttı. Bu eğilim, Fed’in, enflasyonun 2022 ortasındaki zirveden bu yana önemli ölçüde azalmasına rağmen, 2024 yılına kadar politika faizini daha yüksek tutacağını belirtmesiyle de devam ediyor.
Endişelere yol açıyor
3 aylık ve 10 yıllık Hazine tahvillerinin getirilerinin tersine dönmesinin bazı endişelere yol açtığına inanıyorum. Daha yüksek bir maliyete yol açıyor. Bu net bir tespittir. Kısa vadeli faiz oranları bu kadar yüksek olduğundan, ödünç alınan sermayeyi yeni ekipman ve tesislere veya ilave çalışanlara yatırırken karşılığını almak daha zor olduğundan, şirketler borçlanma konusunda giderek daha isteksiz hale geldiğini görüyoruz. Ancak şu ana kadar derin bir yavaşlamanın henüz yaşanmamış olması, şirketlerin borçlanma ihtiyacının çok da yüksek olmadığının göstergesi olabilir. Genel olarak bakıldığında şirketler, borç yükleri söz konusu olduğunda henüz sıkıntı belirtileri göstermiyor ve bilançolarını korumaya devam ediyor. Banka kredileri sıkılaşırken, bunun resesyona işaret edecek bir hızda olup olmadığı henüz net değil.
Son verilerde, işsizlik oranının %4’ün altında kaldığını gösteriyor. Bu noktaya kadar, işgücü piyasasının gücüyle desteklenen istikrarlı tüketici harcamaları, ekonominin büyüme yörüngesinde tutulmasına yardımcı oldu. Tüketiciler tasarruflarını harcamış ve daha fazla borç almış olsalar bile, işgücü piyasasında ücret artışları tüketicilerin sağlam bir harcama temposunu sürdürmelerine olanak sağlamak için yeterli düzeyde seyrediyor şimdilik.
Genel olarak tahminlerin en iyimser tarafta olduğunu görüyoruz. Ancak dünyadaki işsizlik rakamlarındaki gidişat ve PMI rakamlarındaki küçülmeler bize çok daha kötüsünün yaşandığını söylüyor. 1929 büyük buhranından önceki gayrimenkul krizleri ile 2008 yılındaki mortgage kredilerinde yaşanan balonların patlaması arasındaki fark sadece dijitalleşmiş türev ürünlerin ahlaksızca Wall Street tarafından şişirilmesinde saklıydı. Bunun hakkında daha önceki incelemelerimde de defalarca belirtmiştim. Günümüzde 2008 ekonomik krizi bitti yalanını 15 yıldan fazladır söylemeye devam ediyor.
Şimdi bu gözle büyük buhran ile günümüzde yaşanan 2. versiyonuna baktığımızda dünya ekonomisinde küçülmeye sebep olduğunu ve şu anda da söylenen dünya ekonomik küçülme tahminlerinin şu anki işsizlik rakamlarıyla uyumsuz olduğunu ve sistemik gelişen (doğrudan tüm ekonomilere yayılan) krizin dünyadaki tüm ekonomilere uğradığını görüyoruz.
ABD aynı sıkıntıları yaşıyor
Büyük buhran zamanlarında net kreditör olan ABD, yine aynı şekilde günümüzde de FED vasıtası ile benzeri swap pencereleri ile ihtiyacı olan ülkelere yardımlar yapıyor. Geçmişte hesapsızca vermiş olduğu kredileri alamayan ABD, yine aynı şekilde bu kredileri alma yolunda sıkıntılar yaşıyor. Ayrıca gümrük duvarları koyma ve yeni ticaret yolları yaratma anlayışıyla Çin ve Hindistan arasındaki gerilimi artırma gibi politik gelişmelerde öncülüğünü yapıyor. Ayrıca enerji piyasasında Rusya kaynaklı büyük oynaklıklar yaşanıyor. Daha önce “pacman krizi” olarak bahsettiğim bir olgulamam vardı; sistemin açığının bulunduğu yapıdan bahsederken sermayenin milli gelirin tamamını yutma tehlikesinden bahsetmiştim. Bunda zaten şu anki lider yapıların sağ olarak tarif ettiğimiz siyasi yapıdan gelmeleri de bu tehlikelerin varlıklarını arttırmaktadır.
Sonuç olarak, insanlığın önümüzdeki 10 yıl boyunca büyük sıkıntılara gebe bir döneme girdiğini söylendiği şekilde bir toparlanmanın uzun süre oluşamayacağını çünkü üretim ve tüketim tarafındaki zincirlerin kırıldığını, arz ve talep şoklarının etkisinin öyle kısa sürede çözülmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Ekonomik krizlere sadece ekonomi açısından değil, sosyal hatta politik açıdan da bakılması gerektiğini dilim döndüğünce getiri eğrisi üzerinden anlatmaya çalıştım. Riskli varlıklara olan yatırımcı güveninin daha güvenli varlıklara kaçacağı bir sonuçta bu bağlamda yatırımcı davranışı olarak vuku bulması beklenmelidir.
Balıkesir Üniversitesi İnşaat Mühendisliği lisans mezunu. Beykent Üniversitesi'nde bankacılık ve finans alanında yüksek lisans yaptı. Uluslararası projelerde planlama ve bütçeleme departmanlarında çalıştı. Enflasyon Araştırma Grubu'nda (ENAG) ekonomi-finans çalışmalarına devam ediyor.