Kış geliyor

Taht Oyunları dizisinde geçen “kış geliyor” metaforu tam da içinde bulunduğumuz zamanları temsil etmektedir. Amerika seçimleri, Almanya Maliye Bakanı’nın görevden alınması, Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeler, açılımlar, kapanımlar, Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin-Lübnan-İran çatışması, gittikçe karışan Ortadoğu meseleleri dikkate alındığında önümüzdeki dönemin bolluk-bereket dönemi olmayacağını ön görmek zor değildir.

Dıştan içe doğru ilerlersek gerek Amerika’da, gerek kıta Avrupa’sında, gerekse Uzak Doğu ülkelerinde ekonomik bir durgunluktan veya daralmadan bahsetmek mümkün. Bu durum talep tarafından da arz tarafından da kaynaklanabiliyor.

Her durumda talep yavaşlıyor, üretim yavaşlıyor, böylelikle ticaret hacmi düşmeye devam ediyor. Koşullar böyle olunca tüm ülkeler sağ kalma moduna geçip kendilerini kurtarmaya çalıştığı için içine kapanma ve ticari ilişkilerin zayıflaması durumları ortaya çıkıyor. Dikkat edilirse hemen hemen tüm büyük ülkeler gerek göçmen gerekse uluslararası ticaret politikaları konularında benzer beyanatlarda buluyorlar. 

Ülkemiz özelinde ise enflasyon düşmüyor, buna paralel olarak faizler göreceli yüksek seyrediyor, bu durum krediye ulaşımı güçleştiriyor, üretim pahalı ve riskli hale geliyor. Yurtdışı talep de yavaşladığı için döngü içinden çıkılmaz duruma doğru ilerliyor. Doğal olarak yeni şirketler kurulmuyor, mevcutlardaki kapanış artıyor. Her ne kadar işsizlik rakamlarında artış görülmese bile piyasada olanlar tüm işletmelerin maliyet optimizasyonu yaptıklarını, özellikle yüksek ücretli çalışanlarla yolların ayrılmakta olduğunu, 3 kişilik işi artık 2 kişinin yapmasının beklendiğini görüyorlar ve yaşıyorlar. Devlet yönetimi de pek farklı durumda değil. Tasarruf tedbirleri uygulamaya alınıyor, kaynak aranıyor, fon bulunuyor. Bunun yanı sıra vergi tahsilatı konusunda yavaş yavaş baskı artıyor. Kısaca devlet de diğer tüm aktörler gibi giderleri azaltıp gelirleri arttırmaya çalışıyor.

Tüm bu sarmalın içinde olumlu olan tek şey kurların görece istikrarlı olması. Ancak bunun ne kadar sürdürülebileceği kuşkulu. 

Dikkate alınması gereken bir diğer önemli husus da talepteki artış. Pek çok kişi tarafından “Hangi krizden bahsediyorsun? Bak tüm AVM’ler restoranlar dolu, insanlar dışarıda eğleniyor, alışveriş yapıyor. Kriz filan yok!” denilse bile aslında olan şey insanların bugün almadığı, yapmadığı şeyi yarın daha pahalıya yapacaklarını görmeleri, bu nedenle anlamlı bir tasarruf veya yatırım yapamıyorlarsa gelirlerini harcamalarından ibaret. Bir başka deyişle keyiften harcamıyorlar. Yarın alamayacaklarını düşünerek bugün alıyorlar. Bunun sağlıklı olmadığı, sürdürülebilir olmadığı gerçeğini anlamadığımız sürece bir yere varamayacağız. 

2025 yılı, özellikle de ilk yarısı sıkışık görünüyor. Yatırım yapmak, iş kurmak, risk almak cazip değil. Faizler enflasyona paralel olarak hareket edeceği için paraya erişimin kolaylaşmayacağı açık. Çeki çekle döndüren ticarethaneler için zor zamanlar yaklaşıyor. Ekonomi özellikle bu dönemde şaşırtıcı derecede dirençli olsa bile önlem almak şart. Daha önce zamanında alınmayan önlemlerin maliyetlerin ne kadar yüksek olduğu görüldü. Hatalardan ders alma ve tekrarlamama zamanı. 

1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search