Kadın istihdamının ekonomik gelişim açısından önemi 

Söze başlamadan önce TC Lira’ya hayırlı olsun dileklerimi iletmek isterim…

Bu yazıyı kaleme alma amacım kadın istihdamının mevcut durumunu değerlendirmek, önemine vurgu yapmak ve bu konuda farkındalık oluşturmaktır.

En genel haliyle ifade edecek olursak, belirli bir zaman diliminde ekonominin üretim hacminde meydana gelen artış ekonomik büyüme olarak tanımlanır. Peki, üretim hacmi nasıl artar? En önemli koşul hiç şüphesiz üretim faktörlerini etkin ve verimli şekilde kullanmaktır. Üretim faktörlerini ise emek, sermaye ve doğal kaynaklar oluşturmaktadır. 

Türkiye’de kadınlar olmadan emek faktörü etkin bir şekilde kullanılabilir mi? Tabi ki hayır… Çünkü ülke nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. 2022 yılı TÜİK rakamlarına göre bu oranlar %49,9 kadın, %50,1 erkek şeklindedir. Haliyle ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınları işgücü piyasası dışında tutarak, istihdamdan mahrum ederek emek faktörünü etkin kullanmak olanaksızdır. Bu doğrultuda ekonomik kalkınma ve büyümeden söz etmek de zordur. 

Türkiye’de geçmişten günümüze toplumsal cinsiyet olgusu devam etmiş, halen de çözüme ulaşmamıştır. Bu olgu, özellikle işgücü piyasasında kadınların aleyhine eşitsizliğin doğmasında en önemli faktördür. Örneğin, toplumsal cinsiyet olgusunun kadın ile erkeği özdeşleştirdiği görevler nedeniyle (ki bu sıklıkla ev işi, çocuk veya evdeki yaşlı bakımı gibi) kadınların işgücü piyasasına girmesinde yasal herhangi bir engel olmamasına karşın kadınların işgücüne katılım oranı çok düşük seviyelerdir. TÜİK rakamlarından oluşturulan aşağıdaki pasta grafik bu durumu net bir şekilde göstermektedir. 2014-2022 yıllarına ait verilerin ortalaması alınarak oluşturulan grafiğe göre 15-64 yaş arası erkeklerin %70’i iş gücü piyasasında yer alırken kadınlarda bu oran %30, yani erkeklerin yarısı kadar bile değil…

Türkiye Dünya Bankası sınıflamasına göre üst orta gelir grubunda yer almaktadır. ILO tahminlerinde 2021 yılında dünya üst-orta gelir gurubunda yer alan ülkelerde kadınların ortalama %64,1’i işgücü piyasasında yer almaktadır. 2021 ILO rakamlarına göre 28 AB ülkesinde 15-64 yaş grubundaki kadınların ortalama %69,9’u erkeklerin ise %78,9’u işgücüne katılmaktadır. Yine ILO’nun 2021 tahminlerine göre Türkiye’nin de içinde bulunduğu G-20 ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı %54,1 düzeyindedir. Yani nereden bakarsak bakalım Türkiye’de kadın işgücüne katılım oranı çok düşük seviyelerdedir. 

Sorun yalnızca kadınların işgücü piyasasına katılımının düşük oranda kalması değil ne yazık ki… Aynı zamanda işgücü piyasasında olan kadınların istihdam seviyelerinin çok düşük oranda olması sorunun daha ciddi olduğunu gösteriyor. TÜİK rakamlarından faydalanılarak oluşturulan aşağıdaki sütun grafikte 2014-2022 dönemine ait kadın ve erkek istihdam oranlarını göstermektedir. Grafikte gösterilen tüm yıllarda kadınların istihdam oranının erkeklerin yarısı kadar bile olmadığı görülüyor. Yani özetle Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların %30’u iş gücü piyasasında, bu %30 kadından da yalnızca %34’ü istihdam edilmekte…

ILO tahminlerine bakıldığında 2023 yılında Türkiye’de 15 yaş üstü kadın istihdam oranı %30 iken bu oran AB ülkelerinde %49,3, G-20 ülkelerinde %44,7 ve üst-orta gelir grubundaki ülkelerde ise ortalama %52,4 civarında seyretmektedir.  

Evet kadın istihdam oranları erkeklere kıyasla oldukça düşük, ancak sorun bununla da bitmiyor. Kadınların işteki durumu yani istihdam edildikleri statülerde son derece önemli… 2022 yılında TÜİK tarafından yapılan hanehalkı işgücü anketine katılan 20110 erkekten 806’sı ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, 9,667 kadından 1,672’si bu statüde çalışmaktadır. Bunu oranladığımızda kadınların %17’si, erkeklerin ise %4’ünün ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı görülmektedir. Tabi bu durum eşitsizlik tablosunu daha da ağırlaştırmaktadır…

Son olarak kadın işsizlik oranlarına bakalım. TÜİK rakamlarından elde edilen aşağıdaki grafikte kadın ve erkek işsizlik oranlarının 2014-2022 dönemindeki seyri yer almaktadır. Grafikte kadın ve erkekler arasındaki işsizlik oranı arasında kadınların aleyhine ciddi bir fark olduğu görülmektedir. Ancak burada dikkati çeken bir diğer husus kriz dönemleridir. 2018 yılında kendini gösteren döviz-borç krizi ve ardından gelen Covid-19 salgını dönemlerinde kadın işsizliğinde daha keskin artışlar olduğu göze çarparken, erkekler işsizlik oranları daha yumuşak bir seyir izlemektedir. Demek ki kriz dönemlerinin olumsuz yansımaları kadınlar üzerinde daha büyük bir etki yaratmakta. İlk işten çıkarılan kadınlar olmakta ve dolayısıyla kadın işsizlik oranı daha fazla artmaktadır. 

Kadın işsizliğini ILO rakamlarından faydalanarak diğer ülke grupları ile kıyasladığımızda durumun ne kadar ciddi olduğu daha net görülmektedir. Üst-orta gelir grubu, AB ülkeleri ve G-20 grubunda yer alan ülkelerin ortalama kadın işsizlik oranlarına bakıldığında son yıllarda birbirine yakınsadığı Türkiye’nin ise bu ülkelerin çok üstünde kaldığı görülmektedir. Daha net bir ifade ile karşılaştırılan ülke gruplarında kadın işsizlik oranları %5-6 civarında seyrederken Türkiye’de bu oran %12’nini üzerinde seyretmekte, yani Türkiye’de kadın işsizliği kıyasladığımız ülke gruplarından 2 kat daha fazladır.

World Economic Forum (WeForum) tarafından 2006 yılından beri her yıl yayınlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2023 Raporu’nda Türkiye eşitsizlikte 146 ülke arasında 129. sırada, ekonomik yaşama katılım ve fırsatlar bakımından eşitsizlikte ise 146 ülke arasında 133. sırada yer almaktadır. Bu doğrultuda diğer dünya ülkeleri ile kıyaslandığında da Türkiye’nin cinsiyet eşitsizliğinin özellikle bu eşitsizliğin ekonomik yaşama katılım ve fırsatlar kategorisinde daha vahim bir durumda olduğu açıktır. 

Bu durumda ne yapılmalı? Aynı işi yapan aynı eğitim seviyesine sahip kadın ve erkek arasındaki kadının aleyhine olan ücret eşitsizliği ortadan kaldırılıp, kadına eşit ve adil ücret hakkı verilebilir. Kadınları eve bağlayan faktörlerden biri olan çocuk bakımının, kreş sayıları arttırılarak dolayısıyla kreş fiyatları düşürülerek kadına olan yükü hafifletilebilir. Böylece kreşe yüksek ücret ödemek yerine evde çocuk bakmayı tercih eden kadınların işgücüne katılımı artırılabilir. Bununla birlikte ABD’de 1970’li yıllarda “dezavantajlı” gruplarda yer alan bireylere ekstra haklar sağlayan Affirmative Action politikasının uygulanmaya konması bu konuda örnek teşkil etmektedir. Bu politika ile dezavantajlı gurupların (örneğin siyahiler) eğitimde, kamu kurumlarında vb. kontenjan ayrılarak her dezavantajlı gruptan belirli sayıda kişilerin bu kontenjanlara yerleştirilmesi ile ayrımcılığın önüne geçmek hedeflenmiştir. 

Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat ABD’de yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans eğitimi sırasında özel bir şirkette proje geliştirme uzmanı (Kalkınma Ajansları, KOSGEB, TÜBİTAK, AB, vb.) olarak görev aldı. Pamukkale Üniversitesi İktisat Bölümü’nde 100/2000 YÖK “Para Politikası” öncelikli alanda doktora eğitimini tamamladı. İşgücü piyasası, toplumsal cinsiyet, para politikası, ekonomik büyüme ve kalkınma, uluslararası göç alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Şu anda özel bir danışmanlık şirketinde ulusal ve uluslararası projelerde planlama ve bütçeleme departmanlarında görev almaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search