Geçen hafta bazı ekonomik göstergeleri paylaştığım yazımdan sonra tesadüfen farklı sanayici ve iş adamlarının “çalıştıracak eleman bulamıyoruz” şikayetleri medyada yer buldu.
Bir yandan özellikle genç işgücü bakımından kayda değer oranda işsizlik söz konusu iken diğer yandan işverenlerin işçi bulamamaktan yakınmaları dikkate değer bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Arama motoruna “çalıştıracak eleman bulamıyoruz” veya “genç işsizlik” yazıldığında konu ile ilgili pek çok habere ulaşmak mümkün. Yakından incelendiğinde bir kısmının samimi olmadığı ancak önemli bir kısmının da gerçekten nitelikli elemana (özellikle ara kademe) ulaşmakta güçlük çekildiğine işaret ettiği de açık.
Neden böyle oluyor?
Sebeplerden bir tanesi eğitim sisteminin ürettiği mezun miktarı ile ekonomik sistemin üretebildiği istihdam olanaklarının birbirleriyle örtüşmemesi.
Daha açık bir ifadeyle ticari faaliyetler bu kadar mühendisi, avukatı, işletmeciyi, mimarı, gazeteciyi vb. iş sahibi yapacak kadar istihdam olanağı oluşturamıyor. Böylece kısıtlı iş/müşteri imkanları için yoğun rekabet ortaya çıkıyor, ücretler düşüyor, işletmeler nasılsa emek arzı yoğun olduğu için çalışanlar kıdem kazanınca oluşacak yüksek maliyetlerden kaçınma amaçlı yüksek personel dönüşüm oranı ile çalışma stratejisini uygulayabiliyor.
Bu nedenle iş bulan kişiler 3-5 yıl içinde maliyetleri yükselince işsiz kalma durumu ile yüz yüze gelebiliyor, mezun olduğu alanda iş bulamayanlar ise bilgileri olmayan işlerde çalıştıkları için hem zorluk çekebiliyor hem de verimli olamıyor, gelişen teknolojik olanaklar bazı işleri ortadan kaldırabiliyor veya azaltabiliyor…
Liste uzayıp gidiyor. Günün sonunda ekonomik hayat ile eğitim sistemi birlikte hareket etmediği için arz fazlası ortaya çıkıyor.
Yukarıdaki olgunun alt sebeplerinden olmakla birlikte hızlı nüfus artışının da önemli bir etken olduğunu ifade etmek gerekir. Üretilen istihdam olanakları nüfus artış hızından daha yavaş arttıkça işsizlik sorununun ortadan kalkması mümkün olamıyor.
Bir diğer önemli sebep ise iş imkanlarının coğrafi olarak belirli bölgelerde konsolide olmuş olmasıdır. İş olanakları büyük oranda taşı toprağı altın olan büyük şehirler veya sanayi şehirlerinde yer aldığından mecburen o bölgelere göç oluşmakta bu da söz konusu şehirlerde fiyatlar genel seviyesini yükselterek bir sarmal oluşturmaktadır. Hem barınma, ulaşım, beslenme vb. giderler yükselmekte hem de maaş ile geçinmek çok zor hale gelmektedir. Sonuç olarak insanlar yaşamlarını idame ettiremedikleri için büyük şehirlerden kaçınmaktadır.
Konuşmaktan kaçındığımız başka bir sebep ise niteliksel, yani eğitim sistemimizin kalitesinin düşmüş olmasıdır. PISA vb. gibi somut değerlendirmelerin teyit ettiği üzere, kelime dağarcığı son derece sınırlı olan, okuduğunu anlamayan, hesap kitap yapamayan, “hocam tahtadaki o yılana benzeyen işaret nedir?” diye sorabilen (integralden bahsediyor), sosyal medyayı bilgiye ulaşma kaynağı olarak kullanan, eleştirel düşünme becerisi gelişmemiş, en önemlisi de eğitimini aldığı konuya hâkim olmayan ve iş arayan binlerce kişi şu anda işgücü piyasasında yer almaktadır. (Bu değerlendirmenin acımasız olduğunu düşünüyorsanız lütfen geçen sene yapılan YKS sınavında 100 binin üzerinde öğrencinin 0 (sıfır) puan aldığını hatırlatmama izin verin).
Benzer bir durum yüksek öğretim için de söz konusudur. Üniversite hatta lisansüstü diplomaları ile işe başvuran kişilere görüşmelerde meslekleri ile ilgili en temel şeyler sorulduğunda maalesef önemli bir bölümü başarısız olmaktadır.
Son olarak işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikler ile iş arayan kişilerin nitelikleri arasındaki farkın önemli bir etken olduğunu ifade etmek mümkündür. Bir dönem “meslek lisesi memleket meselesi” sloganı ile desteklenen ara kademe nitelikli iş gücü yetiştirme olgusu maalesef sürdürülememiştir. İşsiz mühendisler yığını varken formen, tekniker, teknisyen eksikliği çekilmektedir.
Yukarıda bahsedilen sorunların kısa, hızlı bir çözümü maalesef bulunmamaktadır. Sadece doğru bir planlama ile ilgili tüm tarafların ortak hareket etmesinin sağlanması hızla iyileşme sağlanmasını sağlayabilecektir.
Unutulmamalıdır ki bedava peynir fare kapanında bulunur (görüşümde ısrarlıyım).
Ne yapmak lazım? Haftaya…
İyi haftalar dileklerimle.
Hayaller sihirle ya da büyü yoluyla gerçek olmaz; emek, kararlılık ve sıkı çalışma gerektirir. – Colin Powell
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.