İşsizlik – 4

Birkaç haftadır üzerinde durduğumuz işsizlik konusuna devam.

Şimdiye kadar veriler, genel gidişat, ne beklenebilir, çalışanların neler yapması gerekir konularına değindik.

İşsizlik ile ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsurlardan ikisi kaynaklar ve onların dağılımı meselesi (aslında bu hepimizin hayatlarımızı nasıl yönlendireceğimize ilişkin en önemli kararlardan birini ifade ediyor).

Bireylerin, kurumların ve ülkelerin kaynakları ne kadar geniş olursa olsun bir sınırı var. Bir başka deyişle her şeye yeterli değil. Bu durumda da her seçim aynı zamanda bir vaz geçiş anlamına geliyor. Zamanımızın bir kısmını belirli bir aktiviteye ayırıyorsak diğerlerine ayırmıyoruz demektir. Gelirimizi belirli bir alana yönlendiriyorsak başka alanlarda kullanamıyoruz demektir. Alternatif maliyeti kavramı tam da bu anlama geliyor. En kaba tanımıyla bir şeyleri bir birim arttırmak için başka şeylerden ne kadar fedakârlık ettiğimizi gösteren alternatif maliyeti gerek bireysel gerekse ülkece alacağımız kararlarda çok önemli bir yer tutuyor.

Örneğin günde 3-4 saatimizi internette kedi videosu izlememiz aslında başka konularda çalışmadığımız, ilerlemediğimiz, bilgi ve deneyimimizi arttırmadığımız anlama geliyor. Bayramları birleştirerek blok tatiller yapmamız o günlerde çalışılmadığı için üretim olmadığı, buna bağlı olarak gelir de olmadığını gösteriyor. Keyfi bir birim arttırmak geliri de -en az- bir birim azaltıyor anlayacağınız.

Bu basit mantık göz önünde bulundurularak yapılması gereken şey “odaklanmak”. En iyi olabileceğimiz, rekabetin düşük olduğu, inovatif ve yaratıcı yaklaşımlar gerektiren, oyun değiştirici şeyler yapabileceğimiz alanlara odaklanıp kaynaklarımızı oralarda değerlendirmemiz, geri kalanlara ise artık yatırım yapmamamız veya mümkünse çıkmamız gerekiyor. Gençlerin en yetenekli oldukları konulara odaklanıp, kendilerini oralarda geliştirip uzmanlaşmaları, her ne yapıyorlarsa her gün bir önceki güne göre daha iyi yapmak için çabalamaları, dar kum havuzlarında oynamak yerine dünyada olan bitenlere göre kendilerini güncellemeye uğraşmaları, konfor alanlarından çıkmaları şart. Aynı şekilde işletmelerin de ekonomik ömrünü tamamlamış yatırımlardan çıkmaları, edindikleri yeni kaynakları yeni iş alanlarına, rekabetçi ürünler ve hizmetler ortaya koyabilecekleri, risksiz getiri oranının çok üzerinde gelir elde edebilecekleri iş fikirlerine aktarmaları bizi kurtaracak şey olacaktır. 

Tabii bu kollektif eforun düzenlenmesi, desteklenmesi ve “odaklanması” da şart. Bunun için de kamu kurum ve kuruluşlarının desteği, ilgisi, yönlendirmesi ve kontrolü gerekli. Belki hemen değil ancak kısa ve orta vade içinde belirlenecek iş alanlarının – sektörlerin önceliklendirilerek piyasa oyuncularının organize edilmesi çok yararlı olacaktır. Mevcut durumda devletin sağlamış olduğu çok geniş teşvik, vergi avantajları, doğrudan destekler vb. uygulamalar bulunmaktadır. Bunların önceliklendirilmiş alanlarda yoğunlaştırılması gerekmektedir. 

 Unutulmamalıdır ki her şeyi yapmaya çalışan hiçbir şeyi doğru düzgün yapamaz.

1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search