İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Orta Vadeli Program’da ortaya konulan hukuk başta olmak üzere yapısal dönüşüm vizyonunun kağıt üstünde kalmaması çok önemli. Ülkemizde sadece makro ekonomik dengeleri değil, yatırım iklimini de onarmamız gerekiyor” dedi.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin aralık ayı olağan toplantısı ‘2023’ü Değerlendirirken; Küresel Gelişmeler Eşliğinde Sanayimizin, Ekonomimizin 2024’ten Beklentileri, İSO’nun Yeni Hedef ve Projeleri’ ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. 2023 yılının son meclis toplantısında, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz, İSO Yönetim Kurulu Üyeleri ve üyeler hazır bulundu.
Toplantıda İSO şubelerinin 2024 yılı hedef ve projelerine ilişkin sunumlar yapılırken, meclis üyeleri gündemi değerlendirdi. Faaliyetlerini sürekli gözden geçirerek daha iyiye ulaşmanın gayreti içinde olduklarını ifade eden Erdal Bahçıvan, “Tabii bundan esas amacımız odamızı geliştirmek, marka değerini artırmak ve bu suretle kıymetli üyelerimiz olan sanayicilerimize daha iyi ve nitelikli hizmet sunmaktır. Üyelerimize en iyi şekilde hizmet vermek ve odamızın faaliyetlerini etkinlikle yürütmek yönetim kurulumuzun önceliğidir. Bu önceliğimizi vurgularken, gelirlerimizle giderlerimiz arasındaki uyumu gözeten bütçe disiplinine her zaman önem veriyoruz” dedi.
Enflasyonda zafer için henüz erken
Her dönemin kendine has özellikleri olduğunu kaydeden Erdal Bahçıvan, “Bu dönemin başlıca özelliği hız. Hız çağında yıllar ve günler eskisinden çok çabuk geçiyor. Yeni yıl, yeni umutlar ve beklentiler demek. Geride bırakacağımız yılın muhasebesini yaparken öncelikli dileğimiz; en azından, geride kalan yıldan daha iyi bir yıl olması temennisiyle 2024 yılının dünyaya, ülkemize barış ve bereket, hepimize sağlık, huzur ve mutluluk getirmesidir. Dünya ekonomisinde 2023 yılı, 2022’de yaşanan şokların devam eden olumsuz etkilerini miras aldı. Gelinen noktada küresel ekonomik ortam, dipten dönüş sinyallerine rağmen, halen ülkemiz ekonomisi için destekleyici olmaktan uzak.
Bunun ana sebeplerinden biri yüksek faiz ortamı. Son verilere baktığımızda, enerji şokunun büyük oranda atlatılmasıyla enflasyon geri çekilirken büyük merkez bankaları da faiz artırımlarını hemen hemen sonlandırmış durumda. Yine de dünya enflasyon karşısında mutlak zafer ilan edebilmiş değil. Faizler muhtemelen 2024’ün ilerleyen dönemlerine kadar yüksek kalacak” ifadelerini kullandı.
İkinci yarıdan itibaren sağlıklı tablo
Bu koşullar altında, büyümede zayıflığın gelecek yılda da sürmesinin beklendiğine vurgu yapan Erdal Bahçıvan, yılın ilk ve ikinci yarısının birbirinden oldukça farklı olmasının mümkün olduğuna dikkat çekti. İlk yarıda mevcut yavaşlama eğilimi devam etse de yılın ikinci yarısı itibarıyla faiz indirimlerinin de gündeme alınmasıyla birlikte toparlanmanın başlayabileceğini söyleyen Erdal Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yılın ilk yarısında zorlu koşulların bizi bekleyeceği açık olsa da 2024’ün ikinci yarısından itibaren daha sağlıklı bir tablonun şekilleneceğini düşünüyoruz.
Türkiye’nin 2023’üne bakıldığında ekonomi politikalarında önceki iki yıldan miras kalan bir tablo ile yıla başlandı. Sürdürülebilirliğine dair birçok soru işareti barındıran ekonomi politikası çerçevesine, bir de 2023’ün başında yakalandığımız deprem felaketinin iktisadi maliyeti ve seçim belirsizlikleri eklendi. Yıl ortalarına geldiğimizde, artık köklü bir değişim ihtiyacının kendisini dayattığı gerçeği genel kabul görmüş durumdaydı.
Mayıs ayındaki seçimlerden sonra ‘rasyonele dönüş’ sloganıyla göreve başlayan yeni ekonomi yönetimi ise büyümede nicelik kadar niteliği de ön plana çıkaran ve enflasyon başta olmak üzere temel kırılganlıklarımızı en aza indirmeyi gözeten bir yol haritası ortaya koydu. Para politikası yüksek enflasyonla mücadele doğrultusunda yeniden kurgulandı. Kredi politikasında ihracat ve yatırımı önceliklendiren, ‘selektif’ bir yaklaşım hayata geçirildi.”
Üretimde verimlilik ve teknoloji açığı söz konusu
Kırılganlıkların azaldığı, büyümenin daha dengeli bir bileşime kavuştuğu bir modelin uzun vadede sağlayacağı kazanımların azımsanmaması gerektiğinin altını çizen Erdal Bahçıvan, “Yeni ekonomi yönetiminin ortaya koyduğu hedefleri bir nihai nokta değil, bilakis ara hedefler olarak görüyoruz. Programda ortaya konan makro hedefleri yapısal reformların izlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira gelinen noktada üretimde yapısal dönüşüm artık ertelenebilir veya tali bir gündem olmaktan çıkmış, kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiş durumda.
Türkiye olarak, sanayimizin ölçek sorunundan iş gücü vasfına kadar tamamlamamız gereken ciddi eksiklerimiz var. Bu tabloda, ekonominin paydaşları olarak dezenflasyon ve ekonomik dengelenme doğrultusunda yaşadığımız geçiş sürecine katkı sağlarken, aynı zamanda üretimde verimlilik ve teknoloji açığımızı kapatacak kapsamlı bir reform sürecine de odaklanmamız gerekiyor.
Zira üretimde katma değer ve teknoloji odaklı bir dönüşüm, maliye ve para politikasının çok ötesine geçerek, eğitim, altyapı, işgücü piyasası, teşvik sistemi gibi pek çok alanda bütüncül bir stratejik planlama gerektiriyor. Bu açıdan baktığımızda, Orta Vadeli Program’da ortaya konulan hukuk başta olmak üzere yapısal dönüşüm vizyonunun kağıt üstünde kalmaması çok önemli. Ülkemizde sadece makro ekonomik dengeleri değil, maalesef bir süredir epey yara almış olan yatırım iklimini de onarmamız gerekiyor. Portföy yatırımlarında birkaç haftadır memnuniyetle izlediğimiz toparlanma emarelerinin doğrudan yabancı yatırımlarda da başlaması bu noktada öncelikli hedeflerimizden biri olmalı” ifadelerini kullandı.
Yeni nesil finansman modeli
Finansman konusunun da genel bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç duyulan alanlar arasında olduğunu kaydeden Erdal Bahçıvan, “Hiç kuşkusuz, makro istikrar konusunda yol alındıkça, kredi maliyetleri de normalleşecek ve kredi piyasasında yaşanan tıkanmalar zamanla aşılacaktır. Öte yandan sanayimizin yeni nesil finansman modelleriyle buluşturulması ve kredi dışı fonlama kanallarının yerleşiklik kazanması için daha fazla çaba harcamamız gerekiyor. Yerel seçimlerin de geride kalmasıyla önümüzdeki yılın özellikle ikinci yarısından itibaren hiç de kısa sayılamayacak bir seçimsiz dönem ülkemize son derece değerli bir fırsat penceresi sunuyor.”