İfrat ve tefrit genellikle dini ve ahlaki bağlamlarda kullanılan iki zıt kavram. Söz ve fiillerde itidal (ölçülülük) noktasının ilerisine geçen aşırılıklar ifrat olarak adlandırılırken, tefrit ise itidal noktasının altında kalan sapmaları, yani noksanlık, gevşeklik ve ihmalkârlıkları tarif ediyor.
Bu kavramları Türkiye’deki ekonomi politikaları bağlamına oturttuğumuzda, 2021-23 döneminin aşırı gevşek para politikasının bir tefrit olduğu konusunda pek bir fikir ayrılığı olmasa gerek. Günümüzdeki sıkı para politikasının bir ifrat örneği olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ise şu an için tartışmaya açık.
Düşük faiz gibi, yüksek faizi de abartmış olabilir miyiz?
Somut verilere bakarak ilerlersek, Merkez Bankası’nın mevcut politika faizi çeşitli kurumların yıl sonu enflasyon tahminlerinin üzerinde. Üstelik, bundan üç-beş ay önce kimsenin tahmin etmediği bir şekilde TCMB’nin net rezervleri pozitif tarafa geçmiş durumda. Bunu bankanın 2 ayda 70 milyar dolarlık bir döviz alımı yapmış olmasına borçluyuz. Bankanın bunu yapmak durumunda kalmış olmasının nedeni ise yerli yatırımcıların dövizden TL’ye dönüyor olmasının yanı sıra, yabancıların da Türkiye’deki yüksek faizlerden faydalanmak için ülkeye önemli miktarda döviz sokmaya başlamış olması.
Önümüzdeki yaz aylarında turizm gelirlerinin de katkısıyla piyasada döviz bolluğu olması ve kurların sabit kalmaya devam etmesi kuvvetle muhtemel. Bu durumda ülkemiz sıcak denizlerimizi seven kuzeyli turistler kadar, minimum riskli yüksek getiriyi seven sıcak para için de cazip bir destinasyon olacak.
CFR ekonomistinin dikkat çektiği tehlike
ABD merkezli düşünce kuruluşu Center on Foreign Relations’da kıdemli üye olan ekonomist Brad Setser, Twitter’da paylaştığı bir yorumunda mevcut para politikamızın içerdiği risklere dikkat çekti. “Türkiye tehlikeli bir oyun oynuyor” cümlesiyle başlayan twit zincirinde değerli Türk Lirası’nın dış ticaret dengesi üzerindeki olumsuz etkisine ve sıcak para akımlarının yarattığı döviz bolluğunun ekonominin durumunu gerçekte olduğundan daha iyi gösterdiğine değiniliyor. Mealen “yabancı yatırımcı bir gün parasını ve kârını alıp gider; yine döviz kıtlığı yaşanır” deniyor.
Amerikalı bir ekonomistin dahi uyarı yaptığı kritik bir konuda, ülke çıkarlarını ve Türk halkının refahını önceleyen yerli akademisyen, piyasa uzmanı ve siyasetçilerin daha güçlü sesler çıkarmaya başlamalarının zamanı geldi gibi görünüyor. Faiz, kur ve sıcak para konularındaki fikirlerini ortaya koyması beklenen siyasetçilerin başında da Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor olabilir.
2021 yılının sonlarında katıldığı bir TV programındaki “yüksek faizle sıcak parayı çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz” sözü haber arşivlerinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ülkenin kaynaklarının küresel sermayeye aktarılmasının, enflasyon hedefindeki 3-5 puanlık bir sapmadan daha büyük bir sorun olduğu düşüncesini ekonomi yönetimine aktarması yerinde olur. Böylece ekonomi yönetimi de enflasyon hedefinin tutturulması konusundaki baskının hafiflemesiyle birlikte, daha uzun vadeli ulusal çıkarları gözeten bir politika izleyebilir.
Mutedil para politikası nasıl olabilir?
Politika faizindeki indirimlerin beklenenden önce başlatılmasının yanı sıra, yabancı yatırımcıların düşük risk algısını değiştirecek çeşitli adımlar atılabilir. Yabancı merkez bankalarıyla yapılmış olan swap anlaşmalarının bir kısmının ya da Suudi Arabistan Kalkınma Fonu’yla yapılan 5 milyar dolarlık mevduat anlaşmasının sonlandırılması, veya Rusya’ya olan enerji borcunun kayda değer bir bölümünün – rezerv kullanımıyla – ödendiğinin açıklanması gibi hamleler, Türkiye piyasalarında vur-kaç yapmayı planlayan kurumların iki kez düşünmesini sağlayabilir. Yani eğer bu yönde bir irade oluşursa sıcak paracıları ülkeden uzak tutmanın yolları bulunabilir.
Aşırı yüksek faiz politikasından dönüş yönünde alınacak bir aksiyon, muhtemelen yüzbinlerce borsa yatırımcısının yüzünü de güldürecektir. Bireysel yatırımcıların büyük bölümünün aylardır para kaybettiği bir dönemde borsadaki kazançlardan ve/veya işlemlerden vergi alınacağını açıklayarak durumun daha da kötüleşmesine yol açan ekonomi yönetiminin böylece borsa yatırımcılarına ufak bir iyiliği dokunmuş olur. Faiz getirili enstrümanların cazibesi azalırken, en azından şimdilik vergisiz kazanç vadeden hisse senetlerimiz yerlilerin yanı sıra yabancılara da daha potansiyelli görünmeye başlayabilir.
Cem Başlevent’in tüm yazıları
1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.