Emekliler maaş zammını beklerken geleceğe bir bakış

Asgari ücrete, devlet memurlarına ve memur emeklilerine yeni yılda yüzde 50 civarı bir zam yapıldıktan sonra gözler işçi ve esnaf emeklilerinin maaşlarına yapılacak zamma çevrildi. 2023’ün ikinci altı ayındaki birikimli enflasyon oranı olan yüzde 37,6’nın üzerine çıkılıp çıkılmayacağı henüz belli değil. Bu yapılsa dahi, maaşlarda emeklilerin geçim zorluklarını giderecek oranda bir iyileştirme söz konusu olmayacak. En düşük maaş düzeyinin yukarı çekildiği ve böylece geçmişte ödedikleri prim miktarları çok farklı olan kişilerin hemen hemen aynı emekli maaşını aldığı tuhaf sistem devam ediyor olacak.

Emeklileri ve emekli adaylarını gelecekte de çok parlak günler beklemiyor. Eylül 1999’dan sonra sigortalı olanların hem uzun bir çalışma dönemi olacak, hem de geçmişte emekli olanlara kıyasla daha düşük aylık bağlama oranlarına tabi olacakları için, nihayet emekli olmayı başardıklarında ellerine geçecek maaş hayal kırıklığı yaratacak.

Duruma hükümet tarafından baktığımızda, 16 milyon civarı emekli, dul ve yetimin her birine 1.000 lira ekstra maaş vermenin Hazine’ye ayda 16 milyar lira yük getirdiğini, ülkedeki sigortalı çalışan sayısının sadece 23-24 milyon olduğu bir ortamda bunun sosyal güvenlik sistemini zorlayacak bir meblağ olduğunu görüyoruz. Bütçe açığının kontrol altına alınmaya ve enflasyonun belinin kırılmaya çalışıldığı ama yerel seçimin de çok yaklaştığı bir dönemde zam oranını belirlemek kolay olmayacak. Elbette, enflasyonun yüksekliği de, Hazine olanaklarının yetersizliği de vatandaşın suçu değil.

Hem doğumlar hem ölümler azalıyor, nüfus yaşlanıyor

Gelecek yıllarda nasıl bir ekonomiye sahip olacağımızı ve bunun sabit gelirliler için ne ima edeceğini öngörmek kolay değil. Ama nüfus yapısındaki muhtemel değişimin sosyal güvenlik sistemine ne yönde etki yapacağını tahmin etmek mümkün. Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, Türkiye’nin nüfusu gittikçe yaşlanıyor.

Doğurganlık oranındaki düşüş ve ortalama yaşam süresinin uzaması ‘ortanca yaş’ı her yıl biraz daha yukarı çekiyor. Son 15 yılda ortanca yaşta 5 yıllık bir artış söz konusu. Kadınların yaşam beklentisi daha yüksek olduğu için, ortanca (medyan) yaşları erkeklere göre daha yüksek.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde toplanan veriler ortanca yaşın il düzeyinde hesaplanmasına da imkân sağlıyor. İller arasındaki varyasyonu ortaya koyan haritada ülkenin farklı bölgelerinin birbirlerinden belirgin biçimde ayrıştığı görülüyor. Güneydoğu’da çok genç denebilecek bir nüfus varken, doğurganlığın daha düşük olduğu ve/veya gençlerin terk ettiği Karadeniz ve Ege’de ortanca yaş 36’nın üzerinde. Eğitim ve iş olanaklarının çok daha fazla olduğu büyük şehirlerde ise ortanca yaş 32-36 aralığında.

Nüfus projeksiyonları ve sosyal güvenlik sistemi

Ortanca yaştaki artış sosyal güvenlik sistemimiz için iyi bir haber değil. Çünkü bu önümüzdeki yıllarda emeklilik yaşına gelenlerin sayısının çalışma çağında olanlardan daha hızlı artabileceği anlamına geliyor. Türkiye için yapılan nüfus projeksiyonları da bu tahmini destekleyecek nitelikte. TÜİK tarafından yayınlanan en yakın tarihli projeksiyondaki ana senaryoya göre 2040 yılında ülke nüfusu 100 milyona ulaşacak ve o nüfusun içinde günümüzdekinden çok daha fazla ileri yaşta vatandaş olacak.

Çalışma çağındaki (15-64 yaş) birey başına düşen yaşlı (65+ yaş) birey sayısını ölçen ‘yaşlı bağımlılık oranı’nın 2040 yılında yüzde 25’e yükselmesi bekleniyor. Buna karşılık, çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk (0-14 yaş) sayısını ifade eden ‘çocuk bağımlılık oranı’nın yüzde 30 civarında olacağı tahmin ediliyor. Bu iki oranın toplamı olarak tanımlanan ‘toplam yaş bağımlılık oranı’ ise 2022 yılındaki değeri olan yüzde 47’den yüzde 55’e çıkmış olacak.

Emeklinin umudu Gabar petrolü

2040 yılına kadar Gabar petrolü, Karadeniz doğal gazı ve diğer ekonomik faktörlerin pozitif katkıları devreye girmiş olacak olsa da, demografik trendler Sosyal Güvenlik Kurumu’nun emeklilere sağlayacağı maddi olanakların çok da üst düzeyde olamayacağına işaret ediyor. Bu nedenle, halen çalışma çağında olan bireylerin mutlaka tasarruf ve yatırım konularına önem vermeleri ve katılımcılarına ciddi bir devlet desteğinin de söz konusu olduğu ‘bireysel emeklilik sistemi’ne dahil olmayı düşünmelerinde fayda var.

Çalışma hayatı boyunca ödenen sigorta primleriyle emekli maaşları arasındaki bağlantıyı güçlü tutmak yerine, bütçe ve seçim dengelerini gözeten bir anlayış önümüzdeki yıllarda da hakim olursa, emeklileri çok daha zor günler bekliyor olacak.

Cem Başlevent’in tüm yazıları

1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search