Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ekonomist Ali Akarca: Taksim’deki mekanlar dolar bazında hiç bu kadar pahalı olmamıştı

56 yıldır ABD’de yaşayan ama Türkiye’yi yakından takip eden ekonomist Prof. Ali T. Akarca ile sohbet etmek her zaman çok keyifli. İstanbul’un merkezindeki otellerin doluluk oranının düşüklüğü ve kafe ve restoranlardaki fiyatların dolar bazında epeyce yükselmiş olması Akarca’nın da dikkatini çekmiş. Kendisiyle bugünlerde konaklamakta olduğu Taksim’de yaptığım söyleşinin bir bölümünü tclira.com okurları için özetledim.

56 yıldır ABD'de yaşayan ama Türkiye'yi yakından takip eden ekonomist

-Siz Türkiye’de en çok ekonomik göstergeleri kullanarak seçim sonuçlarını tahmin eden ekonometrik modeliniz ile tanınıyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçince biraz önemini yitirdi mi o çalışmalar?

Evet, başkanlık seçiminde ekonominin önemi azaldı ve ideolojik tercihler ön plana çıktı gibi görünüyor. 2023 seçimi öncesinde ekonomik şartları bayağı yukarı çektiler ama ekonomi nasıl olursa olsun bir kutuplaşma da söz konusu. Parti tercihiyle ilgili olarak da yeterli gözlem yok; yani yeni sistemde yapılmış fazla sayıda seçim yok. Birkaç seçim daha geçmesi lazım parametreleri hesaplayabilmek için. Bir de TÜİK’in bazı ekonomik serilerde yaptığı revizyonlar uzun dönemli karşılaştırmaları zorlaştırıyor. Gayri safi milli hasıla büyümesi eskiye nazaran 2-3 puan kadar yukarıda sistematik olarak.

-2023’teki seçimlere kadar düşük faiz politikası uygulandı. Sonra vaatlerin aksine faizler çok yukarı çekildi. 2027-28’e yaklaşıldığında tekrar benzer şeyler yapılabilir mi?

Seçimden sonra hatadan dönüldü tabii. Faiz indirerek enflasyonu düşürmek olmayacak bir durumdu. Aslında AKP ilk yıllarında seçim ekonomisi uygulamazdı. Çünkü AKP’nin oyu kendisinden sonra gelen iki partinin toplamından daha fazlaydı. İhtiyaç duymuyorlardı.

Karar gazetesinde “Seçim ekonomisini anlama kılavuzu” başlıklı bir yazı yazmıştım iki yıl önce. Seçim ekonomisi hangi durumlarda kullanılıyor, hangi durumlarda kullanılmıyor. Mesela koalisyonlarda devamlı kullanılıyor, çünkü her an seçim olabilir. Tek parti hükümetlerinde ise ilk yıllarda öyle bir problem yok. Fakat bir de zaman içindeki aşınma var. O zaman kullanılmaya başlanıyor ve durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çünkü arka arkaya seçim geliyor. Türkiye’de 2014’ten itibaren çok sayıda seçim ve referandum oldu. O zaman ayağını gazdan kaldıramıyorsun, frene basamıyorsun. Yani şimdiki enflasyonun bu kadar yüksek olmasının sebebi sadece faiz politikaları değil.

-ABD’ye dönersek, Donald Trump’ın 3. kez başkan seçilme hakkı yok ama biraz niyeti var gibi. Geçenlerde Azerbaycan Devlet Başkanı ile Beyaz Saray’da gezerken gezerken üzerinde “Trump 2028” yazan bir beysbol kepi gösterdi.

Trump öyle bir hava yaratmaya çalışıyor ama o imkansız gibi. Çünkü hem üçte iki çoğunlukla Meclis’ten, hem de eyalet senatolarının dörtte üçünden geçmesi lazım bu değişikliğin. Ama kendisi olmasa da güvendiği birini başkan adayı yapacaktır. Yani “King Maker” olacak. Trump olmasa da Trump gibi popülist biri gelecek mutlaka. Bu sağ popülist de olabilir, sol popülist de olabilir. Çünkü onu yaratan şartlar aynen devam ediyor. Gelir dağılımı bozukluğu, nüfus içindeki yabancı oranı gibi halkı mutsuz eden şeyler kolay değişmiyor. Yüksek oranlı işsizlik varsa, gelir dağılımı çok bozulmuşsa o zaman göçmenlere reaksiyon daha fazla oluyor. Avrupa’da da göçmen karşıtı ya da ırkçı partiler çıkması şaşırtıcı değil. Orada da benzer bir durum var.

Trump’un oy aldığı kesim globalleşmenin zarar verdiği, geride bıraktığı adamlar. Amerika’da her nesil bir öncekinden daha iyi yaşamıştı. Şimdi kendi annesinden babasından daha kötü yaşayan, yaşam beklentisi daha düşük olan bir grup var. Gelirleri hiç artmamış, yerinde saymış. Bu geride kalanlar iyi durumdakilere düşman. “Yabancı gelmiş, benim 3 mislim maaş alıyor. Ben onun altında çalışıyorum” diyor.

Bu gidişatta uluslararası ticaretin artmasının da önemli rolü var. Çelik, otomobil, kömür filan artık yurt dışından geliyor. Mesela, Ohio’da Youngstown var. Çelik tamamen gitmiş. Şehir berbat vaziyette. Şimdi Trump diyor ki “artık yasaklayacağım çelik ithalatını, gümrük koyacağım. Burada fabrikalar açılacak”. Ama muhtemelen hepsinde robotlar çalışacak. O adamlar gene iş alamayacak. Karanlık fabrika diyorlar, ışıklandırma falan da yok. Eğer rakamlara bakarsanız, imalat sanayinde üretim artarken teknolojik gelişmeden dolayı istihdam aşağı gidiyor. Geçmişte tarım istihdamının gittiği gibi aşağı gidiyor.

Günümüzde Amerika’nın en iyi ihracat kalemi sağlık ve eğitim. Trump onları da baltalıyor. Yabancı öğrencilerin vizesini kaldırıyor, iptal ediyor. Çocuğun mezuniyetine bir ay kalmış, yürüyüşe katıldı diye vizesini iptal ediyor. Harvard’ın yabancı öğrenci alma yetkisini elinden alıyor. Bu haberler çıktıktan sonra ABD üniversitelerine müracaatlar epeyce düşmüş. Şimdi adam diyor ki: “Trump gider, başkası gelir. Tam mezun olacağım zaman böyle bir şey çıkar. Ben kendimi garantiye alayım”. Kanada’yı tercih ediyor örneğin. Aslında yabancı öğrenciler 4 yıl kalan turist gibi. Adam okul parası veriyor her yıl. Kitap alıyor, gıda alıyor, ev kirası veriyor.Yabancı öğrencilerle uğraşılması büyük hata.

-Siz ilk olarak 60’ların sonunda gittiniz değil mi Amerika’ya? Türkiye’yi ziyarete geldikçe yıllar içinde nasıl değişmiş buluyorsunuz?

1969’da ODTÜ’yü bitirince Wisconsin’e gittim. Sonra İllinois’e geçtim. 50 yılı aşkın bir süredir Mid-west denen bölgedeyim. Uzun yıllardır yaşadığım Chicago önemli bir şehir. Barack Obama oradan çıkmıştı, yakın geçmişte seçilen Papa da eski bir Chicagolu. Ama Chicago’da seçimleri Demokratların kazanacağı kesin olduğu için kimse kampanya yapmaya bile gelmiyor. Sadece para toplamak için geliyorlar.

Ben Türkiye’ye sık geldiğim için çok fazla değişiklik görmüyorum bir seferde. Türkiye’de en büyük değişim Özal zamanında oldu. Öncesi ve sonrası çok farklı. Yurt dışına seyahate gitmek, cep telefonu kullanmak kanıksandı artık. İnsanlar hep öyleymiş gibi zannediyorlar. Amerika’ya giderken annem bana “Oğlum postaneye para yatır. Sen mezun olup dönünceye kadar sıran gelir, telefon alırsın” demişti. Telefon almak imkansız gibiydi. Ben okulda öğrenciyken arkadaşlarla buluşmak için Ankara’da Kızılay’da gökdelenin önünde beklerdik. Artık ne zaman gelirse…

-Ali Bey, Türkiye’nin daha da güzel günlerinde sizinle tekrar buluşmayı ve sohbet etmeyi umuyoruz. Çok teşekkürler, şimdiden iyi yolculuklar.