Ekonomik ve sosyal problemlerin görünmeyen yüzü: Gelir adaletsizliği

Ünlü Amerikalı filozof John Rawls’ın 1971’de yayımladığı “Bir Adalet Teorisi” adlı kitabında adalet ilkelerini ele almış ve adil bir toplum için temel 2 ilke ortaya koymuştur. Bunlardan biri eşit özgürlük iken diğeri sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin düzenlenmesi ile ilgilidir.  Rawls’ın düşüncesinin önemli bir sonucu daha adil olunabilmesi için, eşitsizliklerin en kötü durumda olanların yararına olması gerekliliğidir.  

Adil ve eşitlikçi toplum için önemli faktörlerin başında gelir dağılımında eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ya da minimuma indirilmesi gelmektedir. Gelir dağılımında eşitsizlik gelişmekte olan veya gelişmiş ülke grubu fark etmeksizin tüm dünya ülkelerinde kronikleşmiş bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu eşitsizlik yani alt ve üst gelir grupları arasındaki fark çok daha büyüktür. 

Peki, Türkiye’de gelir dağılımında eşitsizlik hangi boyutlarda? Gelin istatistiklerle bakalım…

Gelir dağılımında eşitsizliğin göstergelerinden biri ve en sık kullanılanı Gini katsayısıdır. Gini katsayısı 0 ile 100 arasında değerler alır ve 0’a yaklaştıkça gelir dağılımının daha adil olduğu anlamına gelir. Türkiye’nin 2006-2022 dönemi Gini katsayısını gösteren aşağıdaki grafik TÜİK rakamlarından elde edilmiştir. Grafikte Gini katsayısının 2006-2022 dönemi boyunca oldukça oynak bir seyir izlediği görülmektedir. Açık enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılından itibaren Gini katsayısı düşüş göstermiş ancak küresel krizin yaşandığı 2008 yılından 2009’a tekrar artış göstermiştir. 2010-2014 arası nispeten daha istikrarlı iken 2015 yılında yapılan iki seçim, Türk hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya’nın Türkiye’ye yönelik ekonomik tedbirler içeren yaptırım kararının imzalanması, 2016 yılında yapılan darbe girişimi ardında 2018 yılında gelen döviz-borç krizi dönemlerinde gelir dağılımında bozulmalar meydana gelmiş ve Gini katsayısı yükselerek 40’ın üzerine çıkmıştır.

Ardından 2019 yılında 39’un altına inerken Covid-19 salgının baş gösterdiği 2020 yılında tekrar artışa geçmiştir. Son yıllarda enflasyon oranlarındaki dur durak bilmeyen artışlar ise 2022 yılında Gini katsayısını 41’in üzerine çıkarmıştır. Kısaca grafik bize gerek siyasi karmaşa gerek dış ülkelerdeki krizler nedeniyle enflasyon oranlarında artış yaşanan dönemlerde kaynak ve gelir dağılımının bozulduğu dolayısıyla geleneksel yaklaşımın enflasyon ile gelir dağılımı arasında ters yönlü bir ilişkinin olduğunu ifade eden görüşünün desteklendiği göstermektedir.  Çünkü enflasyon oranlarının artış gösterdiği dönemlerde bireylerin gelirlerini anında enflasyona göre ayarlama şansı olmadığından, gelir dağılımında nispi durum çoğu kesimin için bozulacaktır. 

Türkiye’nin gelir dağılımındaki eşitsizliğinin boyutlarını değerlendirmek ve doğru çıkarımlar yapmak için diğer ülkelerle karşılaştırma yapmak daha faydalı olacaktır. Bu doğrultuda Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat’ dan elde edilen rakamlarla oluşturulan aşağıdaki grafikte 28 Avrupa Birliği üyesi ülke ve Türkiye’nin 2021 yılına ait Gini katsayıları karşılaştıma yapmak amacıyla verilmiştir. Grafikte yer alan ülkelerden Bulgaristan (Bulgaria) hariç tamamının Gini katsayısı 35 ve altında kalırken Türkiye’nin Gini katsayısı 40’ın üzerindedir. Tablodaki AB üyesi ülkelerde gelir dağılımda adaletsizliğin en düşük olduğu ülke 21,8 puanla Slovakya iken en yüksek olduğu ülke 39,7 ile Bulgaristan olmuştur. Türkiye’nin Gini katsayısı ise 42,6 yani AB üyesi ülkelerden en adaletsiz gelir dağılımına sahip Bulgaristan’dan bile daha yüksektir. Buda Türkiye’de gelir dağılımında adaletsizliğin diğer AB ülkelerine kıyasla daha fazla olduğunu açıkça göstermektedir.

Not: Bu tablodaki rakamlar Eurostat tarafından yayınlanmıştır. Dolayısıyla ilk grafikte yer alan TÜİK rakamları ile farklılaşmaktadır.

Toplumda en üst gelire sahip %20’lik kesim ile en alt gelire sahip %20’lik kesimin toplam gelirden aldıkları payın birbirine oranını ifade eden P80/P20, bir diğer eşitsizlik göstergesidir.  Bu oran ne kadar küçük ise gelir eşitsizliği o kadar azdır. Oranın büyümesi ise iki gelir grubu arasındaki eşitsizliğin arttığını göstermektedir.  Aşağıdaki grafikte Eurostat’ dan elde edilen ve 2021 yılına ait P80/P20 oranları yer almaktadır.   İki gelir grubu arasındaki farkın en düşük olduğu AB ülkesi 3,2 puanla Slovakya iken farkın en yüksek olduğu ülke 7,45 ile Bulgaristan ve 7,14 ile Romanya takip etmiştir. Türkiye’nin P80/P20 oranı ise 8,8 olup bu ülkeler arasında en yüksek orandır. Şöyle ki Türkiye’de en varlıklı %20’lik kesim en yoksul %20’lik kesimden 8,8 kat daha fazla gelire sahiptir. 

Diğer taraftan World Inequality Lab tarafından hazırlanan 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu (World Inequality Report)’na göre Türkiye’de yetişkin nüfusun ortalama milli geliri 27.400 Euro’dur.  En üstteki %10’un ortalama geliri 149.400 Euro iken en alttaki %50’lik kesimin geliri 6.500 Euro yani en üst kesim en alt kesimden yaklaşık 23 kat daha fazla gelire sahip. İsveç’te bu oran 6, İspanya ve İtalya’da 8, Almanya ve Polonya’da 10,  Güney Kore’de 14, Fas’ta 18, Endonezya’da 19, Hindistan’da 22, Şili ve Brezilya 29, Meksika 31 ve Güney Afrika’da 63’tür. Yani gelişmiş ülkelerde bu oran daha düşük seyrederken az gelişmiş ülkelerde daha yüksektir. Türkiye ise ne yazık ki gelir dağılımında eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkeler arasındadır.

Gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaltılmaması ve zamanla artması yoksulluğu artırmakla birlikte çeşitli ekonomik ve sosyal problemleri de beraberinde getirmektedir. Gelir dağılımının adil olmadığı bir ülkede sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınmadan söz etmek son derece zordur.  Bununla birlikte yoksulluğun getirdiği olumsuz psikolojik faktörler suç oranlarının atmasına, sağlık problemlerinin baş göstermesine, çalışan verimliliğinin düşmesi gibi çeşitli unsurlara yol açabilmektedir. Dolayısıyla adil bir gelir dağılımı bir istek veya dilekten öte zorunluluktur. 

Gelir dağılımında adaleti sağlamakta etkili bir faktör maliye politikası araçlarından devlet harcamalarıdır. Burada devletin vergilerden elde ettiği geliri ne şekilde ve kimlerin yararına bölüştürdüğü önemlidir. Bu doğrultuda McLure (1974) çalışmasında harcama eylemini “hükûmet harcamalarının özel gelirleri nasıl etkilediği” ve faydayı “devlet hizmetlerinden kimin yararlandığı” olarak tanımlamıştır. Eğer en yoksul beşte birlik dilimin bu tür harcamalardan sağladığı fayda payı, en varlıklı beşte birlik dilimden büyük ise, devlet harcamalarının iyi hedeflenmiş olduğu, daha küçük ise kötü hedeflenmiş olduğu kabul edilir (Chu* vd., 2000:15). Dolayısıyla devlet maliye politikası araçlarından kamu harcamalarını kullanarak dahi gelir dağılımının daha adil olması yönünde adımlar atabilir.

*Chu, K. Y., Davoodi, H. R., & Gupta, S. (2000). “Income distribution and tax and
government social spending policies in developing countries”, IMF Working
Papers, 2000 (062)

Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat ABD’de yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans eğitimi sırasında özel bir şirkette proje geliştirme uzmanı (Kalkınma Ajansları, KOSGEB, TÜBİTAK, AB, vb.) olarak görev aldı. Pamukkale Üniversitesi İktisat Bölümü’nde 100/2000 YÖK “Para Politikası” öncelikli alanda doktora eğitimini tamamladı. İşgücü piyasası, toplumsal cinsiyet, para politikası, ekonomik büyüme ve kalkınma, uluslararası göç alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Şu anda özel bir danışmanlık şirketinde ulusal ve uluslararası projelerde planlama ve bütçeleme departmanlarında görev almaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search