“Yüksek faiz zengini daha zengin yapar, faizleri bu yüzden indiriyoruz” diyerek başlatılan ekonomi deneyinin Türkiye’deki gelir dağılımını ne kadar bozduğu resmi anket verileriyle önemli ölçüde ortaya çıkmış durumda. Gini katsayısının 0,40’ın altında olduğu günlere ne zaman dönülebileceğini kestirmek zor. Kişi başına düşen milli gelirin 15 bin dolara ulaştığı söyleniyor ama çoğu vatandaşın alım gücünde böyle bir artış yok, aksine azalış söz konusu. Bu durum istihdamda olan kişiler için de pek farklı değil.
Gelir dağılımı ve kırılgan grupların istihdamı konularını İTÜ Ekonomik ve Sosyal Araştırmaları Merkezi’nin 29-30 Kasım 2024 tarihlerinde Burdur, Ağlasun’da düzenlediği Sagalassos Çalıştayı’nda Doç. Ayşe Aylin Bayar ile konuşma fırsatını buldum. Halen Prof. Öner Günçavdı ile birlikte Türkiye’de gelir dağılımı üzerine bir kitap projesi üzerinde çalışmakta olan İTÜ İşletme Fakültesi öğretim üyesi Bayar’ın sorularıma verdiği yanıtlar şöyle:
– Türkiye’de gelir ve servet dağılımları üzerine çalışma yapmak için yeterli veri mevcut mu?
Veri konusu biraz problemli. 1987 ve 1994 yıllarında TÜİK tarafından yapılmış olan gelir dağılımı anketlerini bir kenara bırakırsak, 2001 yılı öncesindeki çalışmalar ya bir il ya da bir bölge için veya belirli gruplara yönelik. Yani ülke bazında temsiliyet açısından eksiklikleri var. Servet dağılımı için elde olan veriler ise çok daha kısıtlı. Bu konuda yapılmakta olan çalışmalar kapsamlı verilerden ziyade gelir dağılımından türetilmiş tahminlere dayanıyor. Biz bu yüzden en çok gelir dağılımı ve yoksulluk üzerine çalışıyoruz. Bazı proje ve çalışmalarımızın odağında ise kadınlar, gençler gibi kırılgan gruplar var. Onlara yönelik sosyal politikalar üretilebilmesi adına mevcut durumu ortaya koymaya çalışıyoruz.
– Kırılgan grupların durumu toplumun geneline göre nasıl değişti son yıllarda?
Daha da kötüleşti. Türkiye ekonomik olarak büyümesine rağmen kırılgan gruplar bundan hiçbir zaman faydalanamadılar. Öncelikle kadınların iş gücüne katılımı büyük bir problem. Zaman içinde görülen kısmi artış çok anlamlı değil. Katılım oranı yüzde 32’lere geldi ama işsizlik yüksek olduğu için istihdam oranı yine 26-27’lerde. Öte yandan, işgücüne katılanların maruz kaldığı ayrımcılık meselesi de var. Gençler de aynı şekilde. Son zamanlarda ekonominin iyi olduğu durumlarda bile bu grupların durumlarında pek bir iyileşme olmadı. Covid pandemisi zamanındaki dalgadan en çok kadınlar ve diğer kırılgan gruplar etkilendi. Şu an yaşanmakta olan durgunluktan da yine en fazla kırılgan gruplar yara alıyor. Yani ekonominin olumsuz koşullarından nasiplerini alıyor ama olumlu koşullarından hiç faydalanamıyorlar. İstihdam tarafındaki olumsuz tablo, gelir dağılımına da olumsuz bir şekilde yansıyor.
– Bakım hizmetlerinin gelişmesi kadınların istihdamı için kolaylaştırıcı olur mu?
Kreşlerin, anaokulların erişilebilir olması mutlaka faydalı bir şey. Halen ülkemizde bakım hizmeti konusunda önemli bir arz eksikliği söz konusu. Bunun da özellikle kentsel alanlarda ve üniversite mezunu olan kadınların işgücüne katılımı üzerinde çok olumsuz bir etkisi var. Erişilebilen hizmetler de çok pahalı. Çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaşmasının sadece kadınlara değil, aynı zamanda erkeklere de iş olanağı yaratacağını düşünüyorum. Sektörün büyümesiyle ortaya çıkacak ileri ve geri bağ etkilerinden sonuçta erkekler de faydalanacak. Birçok farklı ülkede yapılan akademik çalışmalar benzer bir tabloyu ortaya koyuyor. Prof. İpek İlkkaracan’ın ortak yazarı olduğu bir çalışmada Türkiye’deki bakım hizmeti sektörüne dair önemli bir bulgu var. Devlet inşaat sektörüne yapmış olduğu yatırımları bakım hizmeti sektörüne yapmış olsa, bunun hem ekonomik büyüme hem de istihdam kapasitesi üzerine çok daha olumlu etkilerinin olacağı bulunuyor. Benzer şekilde benim de içerisinde bulunduğum bir projede de Türkiye’deki bakım hizmetlerine kamu yatırımlarının etkisini inceledik. Bu meyanda, belediyelerin bakım hizmetlerine kaynak ayırıyor ve kreşler açıyor olması aslında çok iyi bir şey. Bunlar engel olunması yerine desteklenmesi gereken icraatlar.
– Çok teşekkürler hocam. Yeni kitabınızı merakla bekliyoruz.
Cem Başlevent’in tüm yazıları için tıklayınız.
1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.