Ocak 2025 itibarıyla ana harcama gruplarına göre TÜFE yıllık değişim oranlarına bakıldığında birkaç husus dikkat çekmektedir. Öncelikle TÜFE artış ortalaması yıllık %42,12 olarak gerçekleşmiş, 12 aylık ortalamalara göre ise artış %56,35 olarak belirlenmiştir.

Tek başına rakamlar istenen düzeye gerilememiş olmakla birlikte 2024 Mayıs ayından itibaren düzenli olarak sürmekte olan düşüşün devamı iyiye işaret etmektedir. Hesaplamanın yapıldığı ana madde gruplarından oluşan madde sepetlerine detaylı olarak bakıldığında ise biraz farklı bir manzara ortaya çıkmaktadır.


Özellikle lokanta ve oteller, eğitim, sağlık ve konut ana gruplarındaki artışın ortalama TÜFE değişim oranının üzerinde olduğu görülmektedir. Bunlardan en dikkat çekici olanı eğitimdeki artışın %99,93 seviyesinde gerçekleşmesidir. Söz konusu ana kalemi oluşturan sepetin içindeki unsurlara tek tek bakıldığında Özel İlköğretim Ücreti, Özel Lise Ücreti, Özel Üniversite Ücreti, Üniversite Katkı Payı, Düzeyi Belirlenemeyen Eğitim Programlarından oluştuğu anlaşılmaktadır.
Peki, neden özel ilköğretim, lise, üniversitelere yönelik talep ve dolayısıyla fiyat bu kadar artar? Bir sebep girişimcilerin yüksek kâr elde etme arzusuna dayalı fiyat artışları olsa bile, söz konusu yüksek meblağları ödemeye hazır kişilerin oluşturduğu talepte büyük artış olduğu da bir gerçektir. Yalın bir ifade ile eğitim ve öğretim faaliyetlerine ilişkin olarak sunulan beğenilmemekte, gelir durumu imkân verenler özel kuruluşlara yönelmektedir.
Bu durumda birkaç olumsuz sonuç birden ortaya çıkmaktadır. Çocuklar arasında fırsat eşitsizliğinin oluşması bunların en önemlilerindendir. Özel kuruluşlarda eğitim alanların bilgi ve beceri seviyesi ile mukayese edildiğinde devlet okullarında eğitim alanların geride kalmaları başta gelecek istihdam yapısı olmak üzere pek çok toplumsal soruna zemin hazırlamaktadır. Konuyla ilgili bir diğer problem ise ilköğretim ve liselerden farklı olarak üniversitelere bakıldığında durumun tersine dönmesidir.
Devlet üniversitelerinin başlıcalarının en üst segmentteki vakıf üniversiteleri ile rahatlıkla yarışabileceği ve hatta bazı alanlarda onlardan üstün tarafları olduğu bir gerçektir. Bu durumda bir paradoks ile karşı karşıya kalınmaktadır. Önde gelen devlet veya vakıf üniversitelerine yerleşebilmek için gerekli altyapı önceki eğitim sürecinde oluştuğundan özel-devlet ayrımı çok yetenekli istisnai öğrenciler haricinde özel kurumlarda eğitim alanların lehine çalışmaktadır. Böylelikle eğitime dayalı bir ayrışma ortaya çıkmaktadır.
Görüldüğü üzere birkaç haftadır üzerinde durduğumuz temerküz problemi eğitim alanında da karşımıza çıkmaktadır. Kaynakların belirli alanlarda yoğunlaşması PISA ve Temel Yetenek Testi gibi genel kabul görmüş uygulamalarda özellikle fen ve matematik alanlarında öğrencilerimizin ortalamada düşük performans göstermelerinin sebeplerinden bir tanesidir. Eğer eğitim kökenli bir sosyal ayrışmanın önüne geçmek istiyorsak bu alanda da kaynakların odaklanmış, dağıtık ve optimize biçimde kullanılmasının bir yolunu bulmak zorundayız.