Özellikle yabancı öğrencilerin yoğunlukta olduğu sınıflarda elimle taklit ederek anne terliği dediğim zaman aklınıza ne geliyor sorusunu sorduğumda, genellikle gülüşmelerle karşılaşıyorum. Namibya, Çin, Libya, Litvanya, Tunus, Moldova, Özbekistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Vietnam hiç fark etmiyor…
Anne terliği kavramı çoğu öğrenciye gülümseyerek -bazen de sırıtarak- hatırladıkları bir şeyi ifade ediyor.
Ders esnasında söz konusu kavrama ve temsil ettiklerine aşina olanlar ile olmayanlar gruplanarak çeşitli çalışmalar yapıldığında ise ortaya kayda değer farklılıklar çıkıyor. Anne terliğine alışkın olan grup çok daha sosyal, kalender, sorunların üzerinde durmayan, neşeli, şakacı, haşarı, duygularını belli eden, elleriyle kollarıyla konuşan, kolay hararetlenen, bir duygudan diğerine kolay geçen ve fırlama yapıda iken diğer grup daha çok mantıklı, mesafeli, duygusal iniş çıkışları pek bulunmayan, sakin, meselelerle sessiz sedasız biçimde uğraşan insanlardan oluşuyor.
İlginç olan ise aynı ülke ve kültürden olan insanlar arasında da yukarıdaki farklılıkların gözlemlenebilmesi. Mutlaka farklılığı oluşturan yegâne unsur çocuklukta maruz kalınan anne terliği tehdidi değildir. Ancak bu örnek yetiştirilişin insan tutum ve davranışlarının belirlenmesinde ne kadar önemli olduğunu çarpıcı biçimde vurgulamak bakımından yararlıdır. (Özellikle kültür konulu derslerde öğrenciler anne terliği metaforunu çok iyi anlıyor ve hiç unutmuyorlar.)
İnsanların davranışlarını anlamak ve tahmin etmek söz konusu olduğunda bitmek bilmeyen bir “doğa – yetiştirme” tartışması bulunmaktadır. Bazıları yapı, kişilik vb.’nin davranışların belirleyicisi olduğunu düşünürken, bazıları da yetiştirilişin bunların üzerinde olduğunu, insanların eğitilebilir, geliştirilebilir olduğunu söylemektedir. Eğer ilk argüman doğruysa belirli bir yaştan sonra değişmek, dönüşmek pek mümkün olmazdı. Zira doğa ve kişilik oturduktan sonra pek değişen şeyler değildir. Eğer insanlar deneyimleri ile (sayesinde, birlikte, rağmen) değişiyorlarsa o zaman yetişme güçlü bir faktör demektir. Ve eğer bu doğruysa “ne yapayım ben böyleyim” kaçışı geçersiz hale gelmektedir.
Lütfen bu noktada durup düşünün.
Eğer deneyimlerimiz bizi etkiliyor, gelişimimizi sürdürmemizi sağlıyorsa, o zaman yetişme sürekli bir şey demektir. Her gün, her yaş, her etkileşim aslında bize bir şeyler öğretiyor, bir yere götürüyor demektir. İyi, kötü, acı, tatlı her deneyim bizim biz olmamıza katkı sağlıyor anlamına gelir. Ama acaba hayata bu gözlerle bakıyor muyuz? Yoksa diğer tarafa bakmak bizlere daha mı kolay geliyor? Kendimizi anlamak, duygularımızı fark etmek, bize ne ifade ettikleri üzerinde düşünmek, hata veya başarı tüm deneyimlerimizden ders almak, öğrenmek ve gelişmek aslında yaşamanın kendisi değil mi? Ancak bunu yapabilmek için büyük bir irade gücüne, disipline, öz dürüstlüğe ve öz şefkate ihtiyaç var.
Bunlar günümüzde maalesef geçer akçe olmayan özellikler.
Eğer buraya kadar okuduklarınız size bir şeyler ifade ediyorsa ve eğer anne terliği kavramına aşinaysanız, lütfen kendinize şunları sorun: Anne terliğini hak edecek şeyler yapmak size hınzırca bir haz veriyor muydu? Anne terliği balistik bir füze gibi üzerinize doğru gelirken ve siz ondan kaçmaya çalışırken durumdan eğleniyor muydunuz?
Annenizin sinirlenmesi, sizin koşuşturarak kaçışmanız tatlı anılar mı? Anne terliği hak etmeyen şeylere değer veriyor muydunuz? Bir şeyin sizin için önemli olması için anne terliği bir kriter miydi aslında?
Acaba şimdi ne kadar farklısınız? Yaşantınıza bir bakın, seçimlerinize, ne görüyorsunuz?
Burası güzel bir başlangıç noktası. İyi keşifler.
Bu yazıda yer alan örnek ve olaylar tamamen hayal ürünüdür, gerçek değildir. Ne yazık ki bazılarının bundan haberi yoktur.
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.