Geçen günlerde Takı Üreticileri ve İhracatçıları Derneği (TÜİD) yöneticileri ile bir grup ekonomi yazarı olarak düzenlenen basın toplantısında bir araya geldik. Son dönemde gündemden düşmeyen altın kaçakçılığı ve sektörün karşılaştığı sıkıntılar olmak üzere pek çok konuyu konuştuk.
Sektörde yaşanan zorlukları tüm samimiyetiyle dile getiren TÜİD Dernek Başkanı ve Roberto Bravo Mücevher Şirketi CEO’su Mustafa Kamar ile TÜİD Yönetim Kurulu üyeleri, 2022 yılının sektör için bir dönüm noktası olduğunu ve şu an üreticiler için zorlu bir dönemin kapılarının ardına kadar açılmış bulunduğunu vurgulayarak çözüm önerilerini dile getirdiler.
Altın kotası ihracatın altın çağını bitirdi
Mustafa Kamar, Türkiye’nin mücevher ihracatındaki ‘altın çağı’ olarak tanımladıkları dönemin, Ağustos 2023’te, neredeyse hiçbir tartışmaya fırsat verilmeden alınan bir kararla sona erdiğini belirtti. Bu dönemi sona erdiren kararın ise ekonomi yönetiminin cari açığı kapatmak adına altına getirilen kota olduğunu vurguladı.
Kamar, “Altın ithalatındaki artışa bakınca, son beş yıl içinde ciddi bir yükselme olduğunu görmek mümkün. Ancak bu artışın sorumlusu biz, yani mücevher üreticileri değiliz. Merkez Bankası, son yıllarda oldukça agresif bir altın alım politikası izleyerek büyük bir ithalat gerçekleştirdi. Örneğin, 2022’de 19 milyar dolarlık toplam altın ithalatının 8 milyar dolarlık kısmını, 2023’te ise 29 milyar dolarlık ithalatın 10 milyar dolarlık kısmını Merkez Bankası tek başına gerçekleştirdi” şeklinde konuştu.
TÜİD YK üyeleri, özellikle son 4-5 senedir altın alımlarının çok doğru ve yerinde bir strateji olduğunu düşündüklerini fakat bu alımların, altın ithalatının yükselmesindeki ana sebeplerden biri olduğunu vurguluyorlar. Bu durum, sektördeki üreticilerin ve ihracatçıların etkilemediği bir süreç olarak öne çıkıyor.
Altın ithalatına sebep olan asıl oyuncuların Merkez Bankası, Darphane ve tüketici altın alımları olduğunu belirten Kamar, cari açığın düşürülmesi için altına konan kota ve alınan diğer önlemlerin mücevher üreticileri ve ihracatçılara yönelik alınmış acele kararlar olduğunu ifade etti. Bu aceleyle alınan yanlış kararların servet transferi, bazı firmalara imtiyaz, sektörde kaos, 1989’dan sonra ilk defa görülmeye başlanan kaçakçılık ve art niyetli insanların sektöre girerek suistimale yol açmaları, 30 senelik pazarın kaybedilmesi, İtalya’dan alınan üretici liderliğinin elden gitmesi, Dubai’den kapılan Cash & Carry pazarının kaybedilmesi ve işçi çıkarmaların başlanması, atölyelerin kapanması gibi pek çok olumsuzluğa sebep olduğunu da sözlerine ekledi.
Dernek üyeleri, enflasyon ve jeopolitik risklerin, hane halkının altına olan talebini artırırken, aynı dönemde EYT nedeniyle piyasaya giren paranın da bu talebin önünü açtığını, bu durumun da özellikle 2023’te altın işleme miktarının ciddi şekilde artmasına neden olduğunu belirttiler. 2022’de Darphane, 60 ton altın işleyip 17 milyon adedin biraz üzerinde sarrafiye üretimi yaparken, 2023’te bu miktar 223,6 tona çıkmış ve 30,3 milyon adet sarrafiye üretimi yapılmış.
Ancak Kamar’ın altını çizdiği nokta şu: Merkez Bankası ve Darphane’nin altın işleme miktarları artarken, mücevher üreticilerinin kullandığı altın miktarı azalmış durumda.
2021-2024 Darphane üretim grafiğinde görülebileceği gibi, 2023 yılında hane halkı yani tüketici, altına yoğun bir talepte bulunmuş ve üretim 14 milyon adetten 30 milyon adete çıkmış. TÜİD, bu durumun en önemli sebepleri olarak başta enflasyon, sosyal medyada altının ons değerinin 3000 dolar olacağı söylentisi, doların nispeten sabit bir seyir izlemesi, EYT’den dolayı piyasada dolaşıma giren 2-2,5 milyar dolar ve tüketici enflasyonu olduğunu vurguluyor.
Kamar, bu durumu şöyle özetledi: “2022’de 185,1 ton olan mücevher ihracatımız, 2023’te 173,3 tona geriledi. Bu, artan ithalatın üreticiler ve ihracatçılar tarafından yapılmadığını, tamamen farklı faktörlerin etkisiyle şekillendiğini gösteriyor. Kotalar nedeniyle özellikle KOBİ ölçeğindeki firmalarımız büyük mağduriyet yaşıyor. Aceleyle alınan bu karar, sektörde sadece birkaç firmanın imtiyazlı konuma gelmesine ve servet transferi yapılmasına yol açtı. Bu firmaların sayısı ise 10-15’i geçmiyor.”
Kota uygulamasının sadece iç piyasa değil, uluslararası ticaret için de olumsuz sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Kamar, altının uluslararası piyasaya göre 3-4 bin dolar daha pahalıya mal edilmesinin, kaçakçılığı yeniden hortlattığını ve bunun da sektöre büyük zarar verdiğini belirten Kamar, sözlerine şu şekilde devam etti:
“35 yıl sonra kaçakçılık yeniden baş gösterdi. Her gün medyada, akıl almaz yöntemlerle yapılan altın kaçakçılığına dair haberler çıkıyor. Ve bu kaçakçılığın artışı, gerçek ihracatçıları büyük sıkıntılara sokuyor. Gümrüklerde suçlu muamelesi gören ihracatçılarımız, türlü engellerle karşı karşıya kalıyor.”
Mustafa Kamar, Türkiye’nin üretici liderliğini, 15-20 yıl süren zorlu bir mücadele ile İtalya’dan aldığını, Dubai’nin cash and carry pazarını ise yine zorlu bir süreçle kazandığını hatırlatıyor. Fakat, son gelişmelerle birlikte bu kazanımlar hızla kaybedilmiş. Kamar, mücevher ihracatını kilogram bazında değerlendirdiklerini belirterek, üretim ve ihracatın daralmasının, sektörde birçok atölyenin kapısına kilit vurmasına neden olduğunu anlatıyor. “Bir zamanlar iki üç vardiya ile çalışan KOBİ’ler, şimdi kepenk kapatma ve işçi çıkarma noktasına gelmiş durumda. Bütün bu gelişmeler, sektörü ciddi şekilde geriye götürdü,” diye ekleyen Kamar, sorunların büyüklüğünü ve sektörde yarattığı kalıcı etkileri vurgularken.
Mustafa Kamar, 2022’ye kadar Türkiye’nin mücevher ihracatında önemli bir noktaya geldiğini ve dünya pazarındaki paylarının %10’a kadar yükseldiğini belirtti. O yıllarda üretim hızla artıyor, siparişler hızlı bir şekilde tamamlanıyordu. “Sektördeki en büyük sorunumuz işçi transferleriydi,” diyen Kamar, okullarla iş birliği yaparak yeni elemanlar kazandırmayı ve ihracat oranlarını daha da artırmayı hedeflediklerini dile getirdi. İtalya’yı geride bırakıp, Dubai’nin elinden Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarını almayı planladıklarını söyleyen Kamar, “Laleli ihracatımız, 2022 yılına kadar yaklaşık 20 milyar dolara kadar yükselmişti. Ancak bugün geldiğimiz noktada altın kotası nedeniyle ihracatımız ciddi bir darbe aldı” dedi.
“2022’den itibaren altını %5 pahalı alıyoruz”
2022 yılı sonrası, Türkiye’nin altın ithalatına getirilen kota, mücevher sektörünü derinden etkiledi. Altının fiyatı, uluslararası piyasalara göre %5 daha pahalı hale geldi. Bu artış, yalnızca üreticileri değil, aynı zamanda tüm sektörün dengesini bozdu. “Altını %5 pahalı alıyoruz ve bu durum kaçakçılığı da yeniden canlandırdı,” diyen Kamar, altın ithalatındaki bu artışı ve getirilmiş kota uygulamasının sektöre olan zararını tüm çıplaklığıyla dile getirdi. Kaçakçılığın, 35 yıl sonra yeniden hortladığını ve artık her gün, her yerden kaçakçılıkla ilgili haberlerin duyulmaya başlandığını belirtti.
Üreticiler zorlu dönemde: İşçi çıkarmalar ve atölye kapanışları
Kotanın etkileri, yalnızca altın fiyatlarındaki artışla sınırlı kalmadı. Üretim kapasitesi düşerken, ihracat da azaldı. “Son 3 ayda, 4-5 bin işçi işten çıkarıldı,” diyen Kamar, bu sayının çok daha fazla olabileceğini belirtti. “Yaşadığımız sorunlara çözüm bulunamazsa, ne yazık ki bu sayı 15-20 bine kadar çıkacak. Canımız yanıyor,” şeklinde konuştu. Türkiye’deki mücevher ihracatçılarının çoğu, kısıtlı kaynaklar ve azalan taleple birlikte işçi çıkarmak zorunda kalıyor. Üretimin yavaşlaması ve atölyelerin kapanması, sektördeki küçük ve orta ölçekli işletmeleri zor durumda bırakmış durumda. “Bir zamanlar iki-üç vardiya çalışan KOBİ’ler şimdi kepenk kapatma noktasına geldi” diye ekledi.
Altın ithalatında kota kaldırılmalı, eski mevzuata dönülmeli
Mustafa Kamar başkanlığında TÜİD üyeleri, altın ithalatındaki kısıtlamaların sektörü daha da zor bir duruma soktuğunu ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini vurgulayarak mücevher sektörünün karşılaştığı ciddi tahribatın önlenebilmesi için çözüm önerilerini detaylı bir şekilde sıraladılar:
- Altın ithalatındaki aylık 12 ton kotası kaldırılmalı ve eski mevzuata dönülmeli: Mevcut kota uygulaması, sektörü ciddi şekilde daraltmış durumda. TÜİD, ithalat kotasının kaldırılması gerektiğini savunarak, eski düzenlemeye geri dönülmesini önerdi. Bu, altının daha serbest bir şekilde tedarik edilmesini ve üretim sürecinin hızlanmasını sağlayacaktır.
- Merkez Bankası’nın ithalatı ayrı bir başlık altında gösterilmeli: Altın ithalatında şeffaflığın sağlanması için, Merkez Bankası’nın ithalat işlemlerinin ayrı bir başlık altında raporlanması öneriliyor. Bu sayede sektördeki oyuncular, ne kadar altına ulaşabileceklerini daha net bir şekilde görebilecek ve planlama süreçleri daha sağlıklı hale gelecektir.
- Bireysel yatırım amaçlı ürünlerle ilgili çözüm bulunmalı: Bireysel yatırım amaçlı altın alımlarının sektördeki üretim dengesini bozduğu belirtilerek, bu taleplerin yönetimi için çözümler geliştirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Böylelikle hem üreticilerin kaynaklarını daha verimli kullanması sağlanabilir hem de tüketicilerin mağduriyetleri önlenebilir
- İhracatçı, ihraç ettiği kadar altını serbestçe ithal edebilmeli: İhracat yapan firmaların üretim için ihtiyaç duydukları altını kolayca tedarik edebilmesi adına, ihraç ettikleri kadar altını serbestçe ithal edebilme hakkının tanınması öneriliyor. Bu düzenleme, mücevher üreticilerinin tedarik sorunlarını aşmasına ve uluslararası talepleri zamanında karşılamasına yardımcı olacaktır.
- Mücevher ihracatçısı getirdiği döviz belgeleriyle bankalardan her an ons +3 puanla altına ulaşabilmeli:Mücevher ihracatçılarına, döviz getirisiyle altına daha kolay erişim sağlanması gerektiği belirtiliyor. Bu düzenleme, sektördeki likidite sıkıntısını hafifletecek ve üretim maliyetlerinin düşmesini sağlayacaktır.
- Kapasite kullanımı sıkı bir şekilde denetlenmeli.
- DİR rejimi eski haline getirilmeli ve cezalar caydırıcı olmalı.
- Sektörde imtiyaz tanınacak firmalarda özellikle Mücevher İhracatçıları Birliği üyesi ve 2023 yılından önce kurulmuş olma şartı aranmalı.
Sektörü yeniden eski iddialı konumuna getirmek için ortaya koydukları önerilerin takipçisi olacaklarını söyleyen Mustafa Kamar ve TÜİD üyeleri, bu önlemlerin alınması durumunda, sektörün kısa vadede toparlanabileceğini ve uluslararası pazarlarda Türkiye’nin eski gücünü yeniden kazanabileceğini ifade etti. Bu açıklamalar, sektördeki tüm paydaşların dikkate alması gereken ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.
Kabataş Erkek Lisesi'nde lise eğitimi alarak, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi MBA ve Marmara Üniversitesi Global Pazarlama alanında yüksek lisansı bulunmaktadır. İlaç, telekomünikasyon, insan kaynakları sektörlerinde çeşitli firmalarda satış ve pazarlama alanlarında farklı roller üstlenmiş olup, halihazırda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümü'nde doktora yapmaktadır.