Yıl sonuna yaklaştıkça birbirini etkileyen konular ile ilgili tartışmalar hararetleniyor. Bunlardan ilk akla gelenler enflasyon, işsizlik, asgari ücret vb. Genel olarak bakıldığında ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimler olumsuz bir manzara arz ediyor.
Basitçe açıklamak gerekirse özellikle belirsizliğin arttığı dönemlerde risk (ve risk algısı) paralel olarak artıyor, yatırım iştahı azalıyor. Bu durum hem üretici hem de tüketici açısından geçerli oluyor.
Tüketiciler olabildiğince gereksiz harcamaları azaltma, kaynaklarını saklama eğiliminde oluyor.
Üreticiler ise girdi fiyatlarındaki artış, kredi imkanlarının daralması, faizlerin yükselmesi sebepleriyle daha az yatırım yapma ve üretme eğiliminde oluyor. Böylelikle ekonomik yavaşlama ortaya çıkıyor.
Peki, işsizlik ve asgari ücret tartışmaları bu konunun neresinde? Aşağıdaki tabloda TÜİK aranılan meslek grubuna göre işsizlik verileri yer almaktadır. Yöneticiler, profesyonel meslek grupları, büro ve müşteri hizmetlerinde çalışanlar, hizmet ve satış elemanlarını kabaca bir kategori olarak kabul edersek (beyaz yaka) toplam işsizliğin %53’lük kısmını temsil etmekte oldukları ve bu kadrolara talebin kayda değer ölçüde azaldığı söylenebilir.
Öte yandan asıl büyük sorunun ise teknisyenler, teknikerler ve yardımcı profesyonel meslek mensupları, nitelikli tarım, ormancılık ve su ürünlerinde çalışanlar, sanatkârlar ve ilgili işlerde çalışanlar, tesis ve makine operatörleri ve montajcılar, nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlardan oluşan ikinci kategoride (mavi yakalılar) olduğu görülmektedir.
O gruptaki talep azalması beyaz yakalılara göre çok daha yüksek gerçekleşmektedir. Madalyonun görünmeyen yüzü tam da burasıdır. Çünkü mavi yakalılar aslında çarkların dönmesini sağlayan kişilerdir. Bu alanlarda iş imkanları üretemeyip olanları da devam ettiremeyince ortaya çıkan tablo 1,5 milyon işsiz olmaktadır. Bunun da ötesinde ekonominin sağlıklı olmayan işleyişi gözler önüne serilmektedir.
Bu bilgiler ışığında asgari ücretin 30.000 TL düzeyine çıktığını düşünelim. Bu, mevcuda kıyasla %76 bir artış, dolayısıyla işveren maliyetinin çeşitli teşvikler uygulansa bile benzer oranda artışı anlamına gelecektir. Daralan bir ekonomik konjonktürde bu maliyet artışının işletmelerin sağ kalımını tehdit eder büyüklükte riskler getirmesi mümkündür.
Sizce bu durumda varlıklarını sürdürmeye çalışan işletmeler ne yapacaktır?
Amerika, Avrupa, Uzak Doğu ekonomik verilerine yakından bakıldığında işten çıkarmaların arttığı, işsizliğin yükseldiği görülmektedir. Bu durum dış talebin daha da daralacağı anlamına gelmektedir. Etkileri belki bugün değil ancak yıl başından sonra görülmeye başlanacaktır.
Gerek bireysel gerekse kurumsal olarak eskisinden de zor bir döneme giriyoruz. Talebi iyi yönetebilenler, maliyetlerini iyi yönetebilenler, nakit akışını iyi yönetebilenler bu konjonktürde avantaj elde edecektir. 2025’in özellikle ilk 9 ayı nefesini daha uzun süre tutabilenlerin varlığını sürdürebileceği bir dönem gibi görünüyor.
Siperleri kazma zamanı.
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.