Ankara, COP29 kapsamında dikkat çeken bir adım atarak nükleer enerji kurulu gücünü üç katına çıkarma taahhüdünde bulundu. Ancak uzmanlar, bu hedefin enerji politikası açısından tartışmalı olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin hızla gelişen ve maliyeti düşen yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiğini savunan uzmanlar, nükleer enerjinin hem esneklikten yoksun hem de uzun vadede sürdürülebilirlik açısından sorunlu olabileceği uyarısında bulunuyor.
COP29’da Türkiye’nin yeni iklim stratejisi
Teyit.org’dan Selin Uğurtaş’ın haberine göre Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP29’da Türkiye, 2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi’ni açıkladı. Ancak bu strateji, fosil yakıtlardan çıkış planını içermemesi nedeniyle sivil toplum kuruluşları (STK) ve enerji analistleri tarafından eleştiri aldı. Buna rağmen, 2035 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesini dört kat artırma hedefi, olumlu bir adım olarak değerlendirildi.
Uzmanlardan nükleer enerjiye ‘‘düşük Karbon’’ riski uyarısı
Stratejinin en dikkat çekici kısmı, nükleer enerjiye verilen önem oldu. Nükleer enerjinin ‘‘düşük karbonlu’’ bir alternatif olarak sunulması Ankara’da kabul görmüş gibi görünürken, uzmanlar bu tercihin uzun vadeli enerji politikaları açısından riskli olabileceğini savunuyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının hızla gelişen teknolojileri ve düşen maliyetleri karşısında nükleer enerjinin esneklikten yoksun olduğu vurgulanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘‘Nükleer güç 2050’de 20 GW Olacak’’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirvenin ikinci gününde dünya liderlerine hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye’nin 2050 yılına kadar nükleer enerji kurulu gücünü 20 GW’a çıkarmayı hedeflediğini duyurdu. Bu açıklama, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde nükleere verdiği önemin bir göstergesi olarak değerlendirildi.
COP29’un ardından Türkiye’nin 2053 Uzun Dönemli İklim Stratejisi’ni tanıtan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, yenilenebilir ve nükleer enerji kapasitelerinin artırılacağına dikkat çekti. Kurum, emisyonların yüzde 72’sinden sorumlu olan enerji sektörünü daha temiz bir yapıya kavuşturacaklarını belirtti. Bu açıklama, Türkiye’nin iklim politikalarında fosil yakıt bağımlılığından uzaklaşma yönünde ilk somut sinyallerden biri olarak ifade edildi.
“Fosil yakıtlar zamanla çıkacak”
Kurum, 2053’e kadar birincil enerjinin büyük bir kısmının yenilenebilir ve nükleer enerji kaynaklarından sağlanacağını söyledi. ‘‘Zaman içinde fosil yakıtlardan süreçte çıkmış olacağız,’’ diyerek, emisyon üretmeyen enerji hedeflerini vurguladı. Uzmanlar, bu açıklamanın Türkiye’nin enerji politikası için önemli bir dönüm noktası olabileceğini vurguladı.
Yenilenebilir enerji ön planda
Bakan Kurum’un sözleri, Türkiye’nin 2035’e kadar yenilenebilir enerji kapasitesini dört katına çıkarma hedefini destekleyen bir çerçeve sundu. Ancak bu hedeflerin uygulanabilirliği, politikaların detayları ve fosil yakıtlardan çıkış için sunulacak somut adımlar, kamuoyu ve uzmanlar tarafından merakla bekleniyor.
COP28’de nükleer için uluslararası imza
Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, Türkiye’nin COP28’de imzaya açılan ‘‘Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’’nu imzalayan 31’inci ülke olduğunu duyurdu. Bu adım, Türkiye’nin uluslararası platformda nükleer enerjiye olan bağlılığını güçlendirdiği bir hamle olarak değerlendirildi.
Enerji politikalarında nükleer dönemi
Bakan Bayraktar, Türkiye’nin enerji dönüşümünde nükleer enerjinin önemli bir yer tutacağını vurguladı. Bu gelişme, yenilenebilir enerji hedefleriyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin enerji çeşitliliğini artırarak karbon emisyonlarını düşürme çabalarının bir parçası olarak öne çıkıyor.
Uluslararası iş birliği ve yeni yatırımlar
Bayraktar’ın açıklamasına göre, Türkiye’nin bu deklarasyona katılması, uluslararası işbirliğinin artmasını ve nükleer enerjiye yönelik yeni yatırımları da beraberinde getirecek. Uzmanlar, bu hamlenin, yenilenebilir enerji politikalarıyla nasıl dengeleneceğini dikkatle takip ediyor.
Hafta içinde Türkiye Pavyonu’nda düzenlenen enerji dönüşümü konulu bazı etkinliklerde de nükleer enerji, düşük karbonlu bir ‘‘baz yük santrali’’ olarak bir ‘‘ihtiyaç’’ olduğu gerekçesiyle öne çıkarıldı.
TENMAK Başkanı Çalıkoğlu: ‘‘Daha fazla baz yüke ihtiyacımız var’’
15 Kasım’da COP28 kapsamındaki Türkiye Pavyonu’nda düzenlenen ‘‘Net Sıfıra Geçişte Nükleer Enerjinin Rolü’’ panelinde konuşan Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) Enerji ve Teknoloji Politikaları Koordinatörlüğü Başkanı Dr. Ümit Çalıkoğlu, Türkiye’nin artan enerji talebine dikkat çekti. ‘‘Gelişmekte olan bir ülke olarak çok daha fazla enerji yatırımına ve özellikle baz yüke ihtiyacımız var,’’ diyen Çalıkoğlu, fosil yakıtlardan uzaklaşmak için nükleer enerjiye yönelmenin net sıfır hedefleri açısından kritik olduğunu vurguladı.
Uzmanlar: ‘‘Yenilenebilir enerjiye güvensizlik var’’
Teyit.org’dan konuşan uzmanlar ise Enerji Bakanlığı’nın nükleere odaklanmasının ardında yenilenebilir enerjiye yönelik bir güvensizlik olduğunu savunuyor. İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, ‘‘Yenilenebilir enerjiye dayalı bir sistemin mümkün olduğuna inanılmadığı için nükleer yatırımlara yöneliyorlar,’’ dedi.
Baz yük senaryosu ve bağımlılık tartışması
Şahin, sürekli baz yük senaryolarının gündeme getirilerek Türkiye’nin hem fosil yakıt hem de nükleer enerjiye bağımlı hale getirildiğini ifade etti. ‘‘Enerji dönüşümüne gerçekten inanılmadığı sürece bu sorunlar çözülemez,’’ diyen Şahin, yenilenebilir enerji odaklı bir enerji sistemi kurmanın mümkün olduğunu ancak bunun için daha kararlı politikalar gerektiğini belirtti.
CAN Europe: ‘‘Baz yük ısrarı teknolojik gelişmeleri göz ardı ediyor’’
Avrupa İklim Eylem Ağı’nın (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, Türkiye’de bürokrasinin baz yük konusundaki ısrarını eleştiriyor. ‘‘Sanki bugünden itibaren teknoloji hiç gelişmeyecekmiş gibi bir nükleer vurgusu yapılıyor,’’ diyen Katısöz, bu yaklaşımın enerji dönüşümünü engellediğini ve eleştirilmesi gerektiğini belirtti.
Yenilenebilir enerji sistemleri tartışma yarattı
Enerji çevrelerinde, yüzde yüz yenilenebilir enerjiye dayalı bir sistemin mümkün olup olmadığı tartışılmaya devam ediyor. Stanford Üniversitesi’nden Mark Z. Jacobson gibi bazı uzmanlar, tamamen yenilenebilir kaynaklara dayanan bir enerji sisteminin teknik olarak mümkün ve ekonomik olarak uygulanabilir olduğunu savunuyor. Ancak bu iddialar, enerji sektöründe ve akademik çevrelerde davalara konu olacak kadar yoğun bir tartışmaya neden oluyor.
Nükleer enerjiye odağın riskleri
Katısöz ve diğer eleştirmenlere göre, nükleere yapılan vurgu, yenilenebilir enerji sistemlerine duyulan güven eksikliğini ve bu sistemlerin potansiyelinin yeterince değerlendirilmediğini ortaya koyuyor. Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği bir dönemde, eski yaklaşımlara dayalı politikaların Türkiye’nin enerji dönüşümünü yavaşlatabileceği ifade ediliyor.
Ufuk Alparslan: ‘‘Türkiye’nin enerji ihtiyacı nükleerle karşılanamaz’’
Ember Türkiye Orta Asya ve Kafkasya Bölge Lideri Ufuk Alparslan, her ülkenin bir miktar baz yük santrale ihtiyaç duyduğunu kabul etse de, Türkiye’nin bu ihtiyacı nükleer enerjiyle karşılamasının anlamlı olmadığını belirtiyor. ‘‘Nükleer santral yapımı çok uzun süren ve çok masraflı bir süreç. Akkuyu santralinin ilk ünitesi dahi tedarik zinciri sorunları nedeniyle henüz devreye alınamadı,’’ diyen Alparslan, üretilen elektriğe piyasa koşullarının üzerinde alım garantisi verilmesini de eleştiriyor.
Hızlı ve ekonomik çözümler: Rüzgar ve güneş enerjisi
Alparslan, Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisinde büyük bir potansiyele sahip olduğunu ancak özellikle güneş enerjisinde bu potansiyelin çok gerisinde kaldığını vurguluyor. ‘‘Daha hızlı ve ekonomik çözümlere ihtiyacımız var. Bu nedenle, nükleere yönelmek ne anlamlı ne de rasyonel,’’ diyen Alparslan, yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılmasının en iyi çözüm olduğunu ifade ediyor.
Depolama ve esneklik öne çıkıyor
Yenilenebilir enerjinin artan payıyla ortaya çıkabilecek değişkenliği yönetmek için depolama çözümlerine ve üretimi hızla artırıp azaltabilen esnek santrallere yatırım yapılması gerektiğini belirten Alparslan, nükleer enerjinin bu temel ihtiyacı karşılayamadığını söylüyor. Ona göre, esneklik ve hız gerektiren bir enerji dönüşümünde nükleer enerji doğru bir seçenek değil.
Henri Paillere: ‘‘Nükleer enerji ilave yatırımlarla esnek hale gelebilir’’
IAEA Planlama ve Ekonomik Çalışmalar Bölümü Başkanı Henri Paillere, paneldeki konuşmasında, nükleer enerjinin esnek hale getirilebileceğini belirtti ve Fransa ile Almanya’yı örnek gösterdi. Ancak Ember Türkiye Enerji Analisti Bahadır Sercan Gümüş, Akkuyu Nükleer Santrali’nin tasarım itibarıyla esnek olmadığını ifade etti. Bu durum, Türkiye’nin enerji dönüşümü sürecinde esneklik ihtiyacını karşılamadığı gerekçesiyle eleştiriliyor.
Barajlı HES’ler: Esneklik ve baz yük bir arada
Türkiye’nin enerji portföyünde dikkat çeken bir başka seçenek ise barajlı hidroelektrik santraller (HES). Alparslan ve Gümüş’e göre, Türkiye’nin mevcut barajlı HES kurulu gücü, hem esneklik hem de baz yük kriterini karşılamak için yeterli potansiyele sahip. Yaklaşık 32 GW olan HES kurulu gücünün 23,8 GW’ını barajlı santraller oluşturuyor.
Alparslan: ‘‘Barajlı HES’ler kömür ve nükleerden daha esnek’’
Alparslan, barajlı HES’lerin enerji sistemindeki ikili rolüne dikkat çekiyor. ‘‘Su olduğu müddetçe barajlı HES’ler kesintisiz olarak aynı kapasitede çalışabilir, bu baz yük demektir. Ama istediğiniz zaman üretimi artırıp azaltabilirsiniz, bu da esneklik sağlar,’’ diyen Alparslan, nükleer ve kömür santrallerinin yalnızca baz yük sağlayabildiğini ve esneklikten yoksun olduğunu vurguluyor.
Çevresel etkiler ve sürdürülebilirlik
Barajlı HES’lerin esneklik ve baz yük avantajlarına rağmen çevresel etkileri de sıkça tartışılıyor. Ekosistemler üzerinde olumsuz sonuçlara yol açan bu projeler, enerji dönüşümündeki rolü nedeniyle sürdürülebilirlik açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir kaynak olarak öne çıkıyor.