Ekonomi sandığı sarsıyor: Trump’ı geri getiren belirsizlikler

ABD’deki ekonomik göstergeler ne kadar güçlü olursa olsun, enflasyonun yarattığı tedirginlik ve tüketici güvenindeki erozyon seçmenlerin kararlarını şekillendirdi. İşsizlik tarihi düşük seviyelerde olsa da cüzdanlarını yakan enflasyon, Amerikalıların Trump’ı yeniden sahneye çağırmasına neden oldu. 2024 seçimlerinin merkezinde yine ekonomi var ve bu kez çok daha karmaşık bir tabloyla karşı karşıyayız.

ABD’deki son gelişmeler, siyasi gündem ve ekonomi arasındaki karmaşık etkileşimi bir kez daha gözler önüne seriyor. CNN’den David Goldman’ı“What just happened? It was the economy, stupid” adlı analizinden yola çıkarak yazımda, Trump’ın yeniden adaylığının ekonomik göstergelerle nasıl bağlantılı olduğunu ve küresel piyasalardaki dalgalanmaların ne anlama geldiğini, seçmenlerin düşüncelerini nasıl şekillendirdiğini konuşalım istiyorum. 

Geçtiğimiz hafta ABD’de ekonomik veriler ve politik gündem hareketliliğini korudu. Bill Clinton’ın stratejisti James Carville’in 1992’de meşhur ettiği “Aptal, mesele ekonomi” sözleri, Amerikan siyasetinde bir kez daha kendini hatırlattı. Zira en son seçimlerde de seçmenlerin Trump’ı yeniden favori olarak belirlemesinde bu ekonomik karmaşa büyük rol oynadı. Trump’ın, Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i mağlup etmesinin en temel sebebi, geniş çapta hissedilen ekonomik hoşnutsuzluktu.

Özellikle ABD enflasyon verilerinin yarattığı belirsizlik, seçmenlerin Trump’a olan desteğini artırdı. Edison Research’ün çıkış anketleri, seçmenlerin %31’inin en önemli sorunun ekonomi olduğunu düşündüğünü gösterdi. Enflasyonun geçtiğimiz yıllarda Amerikalılara yarattığı ekonomik zorluklar, Trump’ın ekonomik politikasına yönelik bir özlemi besledi. Seçmenlerin yarısından fazlası enflasyonun kendilerine “ılımlı” bir sıkıntı yaşattığını söylerken, neredeyse dörtte biri bunu “ciddi” olarak nitelendirdi. İşte bu endişeler, özellikle mali durumu dört yıl öncesine göre daha kötü olan seçmenlerin %80’inin Trump’ı desteklemesine yol açtı.

Bu süreçte ABD ekonomisinin temel göstergelerine baktığımızda işsizlik oranı tarihi olarak düşük seviyelerde gezindiğini görüyoruz. Her ne kadar istihdam yaratma hızı yavaşlasa da aylık ortalama 170.000 iş fırsatı eklenmeye devam ediyor, bu da ekonominin birinci Trump yönetiminin ilk üç yılında, Covid-19 pandemisi vurmadan önce (ayda 175.000 iş) oluşan iş ilanı sayısının neredeyse aynısı. ABD ekonomisinin “istihdam yaratma makinesi” tam kapasite çalışmasa bile güçlü bir ivme sergiliyor. Ancak ekonomik büyüme rakamlarına daha yakından baktığımızda, beklentiler dahilinde %2,8 büyüyen GSYİH’nin hâlâ uluslararası bir kıskançlıkla izlendiğini de unutmamak gerek. IMF’nin projeksiyonları, ABD’nin G7 ülkeleri arasında en güçlü büyüme performansına sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Fakat işin bir de psikolojik boyutu var. Enflasyonun etkisi, tüketici güvenini yerle bir etti. Michigan Üniversitesi’nin Tüketici Duyarlılığı Endeksi, enflasyonun zirve yaptığı 2022 yazında dibe vurmuştu. Federal Rezerv’in agresif faiz artırımları enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken tüketici duyarlılığı, Trump’ın ilk dönemindeki seviyelerin oldukça altında seyrediyor. Tüketici harcamaları, her şeye rağmen %3,7’lik büyüme gösterse de insanların cüzdanlarındaki güvensizlik Amerikan ekonomisinin önündeki temel zorluklardan biri.

Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte ekonomi politikalarının nasıl şekilleneceği büyük merak konusu. İlk veriler, Trump’ın “şahin” karakterli bir kabine kurma planının sinyallerini veriyor. Ekonomi cephesinde ise ABD 10 yıllık tahvil faizleri geçen hafta 13 baz puan artarak %4,44’e yükseldi. ABD dolarının değerlenmesi ve ithal girdi maliyetlerinin yükselmesi, enflasyonun gelecekte nasıl seyredeceği konusunda yeni soru işaretleri yaratıyor. Çin’in zayıflayan ekonomik görünümü ve ABD-Çin ekonomik dinamiklerinin global piyasalara etkisi de bu denklemde önemli bir yer tutuyor.

Avrupa tarafında ise Almanya’daki politik çalkantılar euroyu sarsmaya devam ediyor. Scholz hükümetinin erken seçim sinyalleri ve güven oyu arayışı, Almanya ekonomisine belirsizlik katıyor. Bu da ABD-Almanya tahvil faiz farkının Almanya aleyhine genişlemesine sebep olurken, Euro değer kaybetmeye devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası’nın bu tür gelişmelere nasıl tepki vereceği merak konusu.

Sonuç olarak, ekonomi, seçmenlerin gözünde her şeyin önüne geçmeye devam ediyor. Bu durum, 2024 seçimlerinin de ekonomiyi merkeze alarak şekilleneceğini gösteriyor. Trump, ekonomik krizin ortasında, seçmenlere sunacağı politikalarıyla tekrar sahneye çıktı. Amerikan ekonomisinin önündeki bu karmaşık tablo, ekonomiyi bir kez daha tüm politik oyunların başrolüne oturtuyor.

Hem küresel hem de yerel ekonomik gelişmelerin oluşturduğu belirsizlikler, piyasaların rotasını çizmeye devam ediyor. ABD’deki ekonomik göstergeler ve Trump’ın politikaları, uluslararası piyasalarda önemli dalgalanmalara neden olurken Avrupa’daki siyasi karmaşa ve Çin’in yavaşlayan ekonomisi bu denkleme karmaşıklık katıyor. Bu ekonomik düğüm sonucu küresel piyasalar istikrar arayışına girerken, Türkiye’de de TCMB’nin faiz kararının etkileri merakla bekleniyor. Borsa İstanbul, tüm bu küresel rüzgarların etkisiyle kendi rotasını çizmeye çalışıyor. Gelişmiş ekonomilerdeki bu karmaşa, ekonomik dinamiklerin siyaseti nasıl şekillendirdiğini bir kez daha ortaya koyarken, Türkiye’nin ekonomik aktörlerinin ise bu belirsizlikler karşısında hangi adımları atacağı konusunda hâlâ net bir strateji geliştirememesi endişe veriyor.

Kabataş Erkek Lisesi'nde lise eğitimi alarak, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi MBA ve Marmara Üniversitesi Global Pazarlama alanında yüksek lisansı bulunmaktadır. İlaç, telekomünikasyon, insan kaynakları sektörlerinde çeşitli firmalarda satış ve pazarlama alanlarında farklı roller üstlenmiş olup, halihazırda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümü'nde doktora yapmaktadır.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search