Türkiye otomotiv sanayiine yön veren 13 büyük üyesiyle sektörün en köklü çatı kuruluşu olan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) tarafından düzenlenen toplantıda, OSD Başkanı Cengiz Eroldu 2024 yılının 3. çeyreğine dair değerlendirmelerde bulundu. Toplantının ana gündem maddesi, sektördeki mevcut durumu, zorlukları ve geleceğe dair stratejileri analiz etmekti.
2024 yılının Ocak-Eylül döneminde, Türkiye otomotiv sektörü üretim anlamında zor bir dönemden geçti. Bu dönemde OSD verilerine göre, toplam üretim yüzde 7 oranında azaldı ve 1 milyon 597 adet seviyesine geriledi.
Cengiz Eroldu tarafından yapılan değerlendirmelerde, özellikle otomobil üretiminin bir önceki yıla kıyasla yüzde 5 oranında düşerek 657 bin 148 adet olarak gerçekleştiği ifade ediliyor. Traktör üretimiyle birlikte toplam üretim 1 milyon 36 bin 506 adede ulaşsa da, ticari araç üretiminde yaşanan ciddi düşüşler dikkat çekiyor. Veriler, ticari araç üretiminde yüzde 11, hafif ticari araçta yüzde 9, ağır ticari araçta ise yüzde 23 oranında gerileme yaşandığını gösteriyor.
Cengiz Eroldu, bu zorlu dönemde Türkiye otomotiv sanayiinin kapasite kullanım oranlarına da dikkat çekti. Verilere göre, 2024 yılı Ocak-Eylül döneminde genel kapasite kullanım oranı yüzde 69 olarak gerçekleşti. Hafif araç grubunda bu oran yüzde 69 iken, kamyon grubunda yüzde 73, otobüs ve midibüs grubunda yüzde 51, traktörlerde ise yüzde 64 seviyelerinde seyretti. Eroldu, bu oranların, sektörün üretim kapasitelerindeki düşüşün açık bir göstergesi olduğunu vurguladı.
İhracatta sabit seyir: 26,7 milyar dolarlık performans
İhracat cephesinde ise daha dengeli bir tablo söz konusu. Cengiz Eroldu’nun belirttiğine göre, 2024 yılı Ocak-Eylül döneminde toplam otomotiv ihracatı 729 bin 515 adet olarak kaydedildi. Bu rakam, bir önceki yılın aynı dönemine paralel olarak gerçekleşti. Otomobil ihracatı yüzde 1 oranında azalarak 467 bin 188 adede düşerken, ticari araç ihracatı yüzde 1 oranında artış gösterdi. Traktör ihracatında ise yüzde 23’lük bir azalma ile 11 bin 179 adet seviyesine inildi. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Türkiye otomotiv sektörü ihracatta liderliğini sürdürdü ve ihracat tutarı 26,7 milyar dolar olarak kaydedildi. Dolar bazında ana sanayi ihracatı yüzde 4, tedarik sanayi ihracatı ise yüzde 1 artış gösterdi.
Otomotiv pazarı ve ithalatın artışı
Türkiye otomotiv pazarındaki gelişmelerden de bahseden Eroldu, 2024 yılının ilk 9 ayında otomotiv pazarının yüzde 2 oranında daraldığını ve 881 bin 442 adet seviyesine gerilediğini vurguladı. Buna karşın, otomobil pazarı yüzde 1 oranında artış göstererek 673 bin 73 adede ulaştı. Ticari araç pazarında ise yüzde 9’luk bir daralma yaşandı; hafif ticari araç pazarında gerileme yüzde 8, ağır ticari araç pazarında ise yüzde 9 seviyesinde gerçekleşti. Eroldu, bu dönemde ithal araç satışlarında dikkat çekici bir artış olduğunu belirterek. otomobil satışlarında ithalatın payının yüzde 71’e, hafif ticari araçların da ise yüzde 70 seviyelerine ulaştığının altını çizdi. Bu durum, Türkiye’de üretim düşüşüne rağmen tüketicilerin ithal araçlara yöneldiğini ve pazarın dışa bağımlılığının arttığını gösteriyor.
Dış ticarette dengeler değişiyor mu?
Türkiye otomotiv sanayii, 2024 yılının ilk üç çeyreğinde üretim tarafında zor bir dönemden geçti. Cengiz Eroldu’nun vurguladığı gibi, özellikle ticari araçlarda yaşanan üretim kayıpları, sektörün genel performansını olumsuz etkiledi. Ancak ihracat rakamlarının bu durumdan daha az etkilenmiş olması, sektörün dayanıklılığını göstermesi açısından dikkat çekici bir nokta olarak öne çıkıyor. Eroldu, üretimdeki bu gerilemelere rağmen ihracatın dengeli seyretmesinin önemli olduğunu belirtiyor. Öte yandan, ithalatın pazar payındaki artış, Türkiye otomotiv sektörünün üretim kapasitesine dair soru işaretleri yaratıyor.
İlerleyen dönemde, bu üretim gerilemelerinin nasıl telafi edileceği, yerli üretimin artırılması ve ihracatın desteklenmesi adına kritik bir rol oynayacak. Eroldu’ya göre, ithalatın pazar payını genişletmesi, sektör üzerindeki baskıları artırıyor ve Türkiye’nin dış ticaret dengesi açısından riskleri büyütüyor. Türkiye otomotiv sektörü, ulusal ve uluslararası düzeyde ciddi zorluklarla karşı karşıya. Bu durum, rekabet ortamı ve devlet destekleri ile doğrudan ilişkilidir. Eroldu, kurun destekçi bir rol oynadığını belirtse de, asıl önemli olanın üretkenlik ve verimlilik olduğunu vurguluyor. Özellikle yapay zeka ve dijitalleşme gibi yenilikçi unsurların ulaştırma alanındaki verimliliği artırmasının, otomotiv sanayinin sürdürülebilirliği için kritik olduğuna işaret ediyor. Ancak Eroldu’nun dikkat çektiği üzere, bu sorunlar sadece otomotiv sanayiine özgü değil; ülke sanayisinin genel bir sorunu haline gelmiştir. Eğer bu meseleler bütüncül bir yaklaşımla ele alınmazsa, hazır giyim ve konfeksiyonda olduğu gibi diğer sektörlerin de benzer sorunlarla karşılaşması kaçınılmaz. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ihracat rakamı Ocak-Eylül 2023 ile kıyaslandığında 2024’ün aynı aylarında %9 azalmış görünüyor. Türkiye’deki otomotiv firmalarının çoğu devlet destekleriyle ayakta durmaya çalışırken, bu durum Türk sanayisinin rekabet gücünü daha da sorgulanır hale getiriyor.
Eroldu, küresel otomotiv sektöründe, özellikle Avrupa merkezli bir daralmanın yaşandığını ve Türkiye’nin bu daralma nedeniyle Avrupa’dan gelen araç fazlasını karşılamak zorunda kalabileceğini ifade ediyor. Bu nedenle, yerli üreticilerin desteklenmesi ve iç piyasanın güçlendirilmesi, istihdam kaybını önlemek için hayati önem taşıyor. Hükümetin Türkiye’de elektrikli ve hibrit araç yatırımlarına yönelik teşvikleri, yerli otomotiv üreticilerinin pazar kaybını engelleyemediği sürece, Türk halkının mobiliteye erişimini tehdit edebilir.
Cengiz Eroldu’nun belirttiği gibi, Türkiye’de yerli araç üreticileri daha çok B ve C segmentlerinde yoğunlaşmış durumda. Ancak bu segmentlerde araç sahibi olmak, artan vergilerle giderek zorlaşıyor. Eroldu, özellikle %80 ÖTV ve ek KDV ile 1.000 liralık bir aracın fiyatının 2.000 liraya çıkabildiğini vurguluyor. Bu durum, geniş bir nüfusun mobiliteye erişimini engelliyor. Eroldu’ya göre, B ve C segmentlerinde araç almak isteyen Türk halkı için bu maliyetler büyük bir engel teşkil ediyor. Öte yandan, premium segmentte ise durum tersine; satışlarda artış görülüyor. Eylül ayı itibarıyla premium araç satışlarının yükselmesi, Türk otomotiv sanayisinin B ve C segmentlerindeki sıkışmayı daha belirgin hale getiriyor. Eroldu, “Eğer ÖTV %50 seviyelerine düşürülse, 1 milyon TL’lik bir araç 600 bin TL’ye kadar inebilir” diyerek, bu iki segmentin aynı vergi diliminde olmasının yarattığı dengesizliği vurguluyor. Hem sanayiyi hem de Türk halkının otomobile erişimini desteklemek için bu dengesizliklerin giderilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Eroldu, Türkiye’nin multi-enerji pazarına dönüştüğünü belirtiyor. Elektrikli araçların pazardaki payı halen düşük seviyede ve arz sorunları nedeniyle hibrit araçların payı artıyor. Ancak içten yanmalı motorlara olan talep hala devam ediyor. Bu noktada, ülkelerin gelir seviyelerinin araç dönüşümlerini doğrudan etkilediğini vurgulayan Eroldu, elektrikli ve hibrit araçların maliyetinin yüksek olduğunu ve bu durumun tüketicilerin satın alma gücünü zorladığını ifade ediyor. Herkesin bu araçlara erişememesi nedeniyle tüketiciler, farklı alternatiflere yönelmek zorunda kalıyor.
Eroldu’nun bu tespitleri, Türkiye otomotiv sanayisinin çok yönlü bir enerji yapısına sahip olması gerektiğini gösteriyor. Farklı tüketici ihtiyaçlarına cevap vermenin zorunlu olduğunu belirten Eroldu, otomotiv sektöründe esnek bir yapının önemini vurguluyor. Eğer bu esneklik sağlanmazsa, sektördeki kayıpların devam edeceği aşikâr. Şu anda %7’lik üretim kaybı ve düşen kapasite kullanım oranları, gelecekte daha büyük sorunların habercisi olarak görülüyor. Türk halkının otomobile erişimini sağlamak ve sanayiyi ayakta tutmak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir gereklilik. Eğer bu sorunlar göz ardı edilirse, otomotiv sanayiinde istihdam kaybı kaçınılmaz olacaktır.
Son olarak, Eroldu, özellikle Çin’deki otomotiv firmalarının devlet kuruluşları olduğuna dikkat çekerek, bu durumun maliyet avantajı yarattığını ve Türkiye’deki yerli üreticilerin rekabet gücünü olumsuz etkilediğini belirtiyor. Bugün, enflasyonun kurdan daha yüksek olduğu bir dönemde, Avrupa’dan ithalat yapan firmalar Türkiye’deki üreticilere göre daha avantajlı bir konumda. Bu, yerli üreticiler üzerinde ek bir baskı yaratıyor. Yeni yatırımlar olmadığı sürece, istihdam artışı beklemek zor. Aksine, üretimdeki yüzde 7’lik kaybın devam etmesi durumunda otomotiv sektöründe istihdam kaybı yaşanabilir.
Elektrikli araçlarda hedefler büyük, altyapı yetersiz
Cengiz Eroldu’nun Türkiye ve Avrupa’daki elektrikli araç pazarına dair yaptığı tespitler, sektördeki hedefler ve gerçekler arasındaki farkı gözler önüne seriyor. Türkiye özelinde, 2022 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan Mobilite Araç Teknolojileri Yol Haritası’na göre, 2025 yılı için %10 hafif araç pazar payı hedefi konmuştu. Ancak Eroldu, şu anki pazar payının %7,2’de kalmasının bu hedefle çeliştiğini açıkça belirtiyor. Özellikle Türkiye’nin şarj altyapısı konusuna da değinen Eroldu, DC şarj noktaları açısından Türkiye’nin Avrupa’ya kıyasla daha iyi bir konumda olduğunu ancak bu alanda daha fazla yatırım yapılması gerektiğini vurguluyor.
Bu noktada, Türkiye’nin rekabetçilik endeksinde 44. sıradan 49. sıraya gerilemiş olmasını da dile getiren Eroldu, bu düşüşün sektör üzerinde önemli bir etkisi olduğunun altını çiziyor. Avrupa’daki elektrikli araç şarj altyapısındaki yetersizlikler ise Eroldu’nun en çok endişelendiği konulardan biri. Avrupa’da her 10 elektrikli araca bir şarj noktası önerilmesine rağmen, 2023 yılında her 29 araca bir hızlı DC şarj istasyonu düşüyor. Bu tablo, hedeflerin agresif bir şekilde belirlenmesine karşın altyapı eksikliklerinin ciddi sorunlar doğurduğunu açıkça gösteriyor. Eroldu, bu durumun otomobil üreticileri ve hükümetler arasında gerilime neden olduğunu belirterek, çözüm bulunmazsa Avrupa’nın elektrikli araç hedeflerine ulaşmakta zorlanacağını ifade ediyor.
Açıklanan verilere göre Türkiye otomotiv sanayiinin 2024 yılı itibarıyla hem üretimde hem de dış ticarette önemli sınavlardan geçtiği görülüyor. Yerli üretim kapasitesinin artırılması ve ihracatın daha güçlü bir şekilde desteklenmesi, sektörün sürdürülebilirliğini sağlamak adına büyük önem taşıyor.
Kabataş Erkek Lisesi'nde lise eğitimi alarak, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi MBA ve Marmara Üniversitesi Global Pazarlama alanında yüksek lisansı bulunmaktadır. İlaç, telekomünikasyon, insan kaynakları sektörlerinde çeşitli firmalarda satış ve pazarlama alanlarında farklı roller üstlenmiş olup, halihazırda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümü'nde doktora yapmaktadır.