Birkaç haftadır üzerinde durduğumuz işsizlik konusuna devam.
Şimdiye kadar kabaca veriler, genel gidişat, ne olabilir sorunlarına değindik.
Bir de diğer taraftan bakalım, çalışanların ne yapması gerekir? Herkes iş yokluğundan yakınıyor ancak işveren de nitelikli işçi bulamadığından yakınıyor. Demek ki orada bir problem var.
Sonda söyleyeceğimizi başta ifade etmek gerekirse “işletmelerin çalışanların kariyerlerini planlamaları ve yönetmeleri” paradigması çok önce son buldu.
Evet, yanlış okumuyorsunuz “her an iş verilebilir olma sorumluluğu” uzun süredir çalışanlara ait.
Bir adım geri çekilerek inceleyecek olursak 1980’li yılların sonlarına kadar hem ticaret hem de iş olanakları bakımından patlama dönemi olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Bunun en temel sebepleri dünya savaşını takip eden dönemde gerçekleşen yeniden yapılanma ve kırılmış olan nüfus sebepleriyle iş görebilecek sağlık durumunda olan herkes için iş olanaklarının fazla fazla bulunması idi. Genel ekonomik büyüme yeni iş alanlarına girilmesini, yeni yatırımları, yeni işletmelerin kurulmasını, iş gücü hareketliliğini desteklemekteydi. Büyüyen şirketler bakir global alanlarda faaliyet gösteriyor, teknolojik ilerlemeler sonucunda kurulan fabrikalar, üretilen ürünler hem işverene hem de işçiye çalışma ve kazanç ortamı sağlıyordu.
1990’lı yıllardan itibaren yavaş yavaş köşelerin tutulması, global rekabetin şiddetlenmesi bu trendi biraz yavaşlattı. Ancak bu sefer de hizmet sektörü, turizm vb. alanlar devreye girerek sanayi üretimini destekledi. Bu dönemde işsizlik kavramı ortaya çıkıp dünya genelinde 5-6% gibi ortalamalara erişti.
Daha sonra ekonomik darboğazlar, krizler geldi. Ekonomiler artan nüfusun düzenli olarak iş gücü piyasasına arz ettiği iş arayanlar kadar iş imkânı üretememeye başladı (en azından çoğu ekonomi için). Aynı şekilde sosyal güvenlik sistemleri havuza giren prim toplamının yapılan ödemeler toplamından düşük olması sebebiyle açık vermeye başladı.
Bu konjonktürde işletmeler başlangıçta seçici bir işe alım süreci uyguladıktan sonra istihdam ettikleri adaylar (genellikle yeni mezunlar) için özelleştirilmiş ve yoğun eğitim programları düzenleme yoluna gittiler. Böylece herkesi değil, o işlere özel yetiştirme ve yüksek performans gösterme potansiyeline sahip olan adayları seçmeye başlamış oldular. Bu dönem kalabalık aday kitlesi içinden işverenlerin seçim yaparak istihdam etmeleri çağının başlangıcı idi.
Özellikle bilgi işlem ve telekomünikasyon teknolojilerinde gerçekleşen baş döndürücü ilerlemeler yeni piyasaların oluşmasına neden olsa da iş verilebilir olmanın gerekleri (eğitim düzeyi, eğitim alanı, beceriler vb.) değiştiği için belirli alanlarda arz fazlası oluşurken diğer alanlarda da yeterli işgücü bulunamadı.
Zaman içinde gelişen teknoloji, alt yapılar, iş yapış biçimleri öyle veya böyle emek yoğun süreçleri sadeleştirdikçe daha az çalışan ihtiyacı ortaya çıktı. Eskiden yüzlerle ifade edilen çalışanla yapılan işler artık onlarla bile değil sadece birkaç kişi ile yapılabilir hale geldi.
Bu durum iki sonucu doğurdu: Diplomalı işsizler ve sürekli eğitim ihtiyacı. İki kuşak önce üniversite diploması ömür boyu bir işte çalışmanın garantili bileti iken, günümüzde üniversite bitirmek bir şey ifade etmediği gibi, yanında birden fazla yabancı dil, yazılım bilgisi, alana spesifik teknik bilgiler olmadan, üzerine pek çok soft skill bulunmadan ve bu bilgileri/becerileri sürekli olarak güncel tutmaya çalışmadan iş yaşamı içinde kalabilmek dahi son derece zor bir hale geldi (bu durum tıp gibi disiplinlerde bile, hatta öncelikli olarak onlarda bile böyle. Sürekli okumak, literatürü takip etmek, kongrelere vb. katılmak şart). Hiç kimse diploması ile iş hayatını geçiremiyor artık.
Bu da bizi günümüze getiriyor.
Artık değişen ihtiyaçlara uyum sağlayacak biçimde, sürekli öğrenmek (evet, hemen hemen her iş ve her yaş grubu için geçerli olmak üzere) bir başka deyişle para eden bilgi ve becerilere sahip olmak için çalışanın uğraşması gerekli.
İş hayatı koşu bandına benzedi. Yerinizde bile durmak için koşmanız gerekiyor.
1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.