Emeklilik düzenlemelerine sanayicilerden tepki: Tepeden inme kararlar alınmasın

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, emeklilik düzenlemeleri hakkında, “Tepeden inme bir şekilde çalışma hayatıyla ilgili alınacak yeni kararlar olursa çalışma uyumu ve barışı bundan olumsuz etkilenecektir” dedi.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin 2024 yılı Şubat ayı olağan toplantısı ‘Küresel Gelişmeler Işığında Türkiye Ekonomisini Değerlendirirken; Sanayicilerimizin Vizyoner Bir Bakışla Bugün ve Geleceğe Dair, Ekonomi, Üretim, Çalışma Hayatına Yönelik Düzenleme Talepleri ve Çözüm Önerileri” ana gündemi ile düzenlendi. AK Parti Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci’nin konuk olarak katıldığı toplantının açılış konuşmasını İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan yaptı. 

Başta çalışma süreleri olmak üzere çalışma hayatıyla ilgili son günlerde farklı kaynaklardan yansıyan haberlerle ilgili konuşan Erdal Bahçıvan, “EYT örneğinde olduğu gibi tüm paydaşları memnun etmeyen, kısa vadede iyi gibi görünen ama olumsuz sonuçları yıllar içinde çok daha net görülecek bir yaklaşım ve usulden uzak durulmalıdır.

Gelişmiş ülke olmak mümkün değil

Tüm paydaşlarla istişare edilmeden, her kesimin ortak yararını gözetmeyen, tepeden inme bir şekilde çalışma hayatıyla ilgili alınacak yeni kararlar olursa çalışma uyumu ve barışı bundan olumsuz etkilenecektir. Erken emekliliği beklenti haline getiren bir toplumla gelişmiş ülke olmamız mümkün değil. Gelişmiş ülkelerin kalkınma hikayelerine baktığımızda bunu çok net görürüz” dedi. 

Ekonomik açıdan zorluklarla geçeceği belli olan 2024 yılının başlarındayız diyen Erdal Bahçıvan, rasyonellikle bağların yeniden kurulmaya çalışıldığı bir süreçte; toplumun diğer kesimleri gibi sanayicilerin de gidişatı anlamaya, geleceği kestirmeye çalıştığına dikkat çekti. Önlerinde sabır ve fedakârlık gerektiren bir süreç olduğunu kaydeden Bahçıvan, “Ancak bu sabır ve fedakarlığı herkes gösterirse ekonomiyi yeniden düzlüğe çıkarmayı başarabiliriz.

Fedakarlık sadece reel ekonomiyi temsil edenlerden, biz sanayicilerden, ihracatçılardan beklenirse bu hem haksızlık olur hem de üretim hayatında çok daha fazla sıkıntılara neden olur. Bu nedenle içinde bulunduğumuz süreçte tasarruf, herkesin görev ve sorumluluğu olmalı. Kamunun da en az diğer kesimler kadar fedakarlıkta bulunması beklenirken; üretim dünyasından yükselen seslere daha fazla kulak verilmesi gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum.” dedi. 

Toparlanma henüz istenilen seviyelerde değil

Son dönemlerde yaşanan ekonomik gelişmeler hakkında da değerlendirmelerde bulunan Erdal Bahçıvan, sözlerine şöyle devam etti: “Sermaye akımlarında son aylarda belirli bir toparlanma eğilimi görülüyor olsa da henüz arzu edilen seviyelere gelinmedi. Yerel seçimlerle birlikte siyasi belirsizliğin azalması, CDS primlerinin daha da düşmesi, enflasyonun ana eğiliminde gerileme ve rasyonel ekonomik politikalarında kararlı duruş çok kritik olacak. Bu bakımdan, rezerv gelişmelerinin en önemli barometrelerden biri olacağını da belirtmemiz gerekiyor.”

Geçiş döneminde herkesin gözünün enflasyonda olacağına dikkat çeken Bahçıvan, “Bu noktada, Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede kararlılık mesajını güçlendirmiş olması önemli. Zira sürecin tüm zorluklarına rağmen fiyat istikrarının ve öngörülebilirliğin ne kadar değerli olduğunu da fazlasıyla tecrübe etmiş durumdayız. Ekonomide sert bir durgunluk ve ani işsizlik artışına yol açmaksızın iç talebin dengelenmesini ve beklentilerin iyileşmesini sağlamak elbette zorlu bir süreç.” diye konuştu. 

Dezenflasyon ile faizler üzerindeki baskı azalabilir

Ekonomi yönetiminin son dönemlerde dezenflasyon sürecinin temel unsurlarından biri olarak Türk Lirası’nda ‘reel değerlenme’ vurgusunu öne çıkardığını kaydeden Erdal Bahçıvan, “Yaşadığımız enflasyonist sürecin başlıca kaynağı olan döviz kurlarında istikrar sağlanırken bunun dış dengeleri ve rekabet gücünü gözetecek makul bir patikada olması gerektiğine inanıyoruz. Bu vesileyle finansman meselesine de kısaca değinmek istiyorum. Hiç kuşkusuz, üretim hayatının sağlıklı işleyişi için uygun finansman koşullarının yaratılması çok önemli.

Merkez Bankamız bu ay itibarıyla faiz artışlarını durdurmuş olsa da yaşadığımız geçiş sürecinde finansman koşullarının bir süre daha sıkı kalacağının ve bunun reel sektör açısından oluşturacağı zorlukların farkındayız. Öte yandan finansman koşullarında sağlıklı bir rahatlama sağlanabilmesi için asli koşul, dezenflasyonun kalıcı bir şekilde sağlanması ve bu yolla faizler üzerindeki baskının ortadan kalkmasıdır. İçinden geçtiğimiz bu geçiş sürecinde ekonomi yönetimimizden başlıca beklentimiz budur.” ifadelerini kullandı.

Nitelikli iş gücü sıkıntı yaşanıyor

Konuşmasında nüfus ile ilgili açıklanan son TÜİK verilerine de değinen Bahçıvan özellikle İstanbul’da yaşanan tersine göç rakamlarına dikkat çekerek bunun gelecek yıllarda ciddi bir nitelikli istihdam sıkıntısının göstergeleri olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekerek şöyle dedi: “Açıklanan veriler çalışma hayatı açısından alarm verici nitelikte.

Bu verilere göre, 2000 yılında genç nüfusumuzun toplam nüfusa oranı yüzde 20 iken bu oran 2022 yılı itibarıyla yüzde 15’e düşmüş durumda. Bunun yanı sıra, İstanbul’un son 5 yılda 2 milyonun üzerinde göç verdiğini görüyoruz. İŞKUR İşgücü Piyasası Araştırması İstanbul İli 2022 Sonuç Raporu’na göre ise İstanbul’da açık iş oranında yüzde 39 ile imalat sektörü başta geliyor. Bu veriler ışığında İstanbul sanayisinin önümüzdeki dönemde nitelikli işgücüne erişimde daha da zorlanacağını öngörmemiz mümkün.”

Beyin göçü önemli bir sorun haline geliyor

Teknoloji ve yüksek katma değerli üretimde bilgi ve becerilerini üretime yansıtabilen nitelikli insanın en temel faktör olduğunu belirten Erdal Bahçıvan, “Günümüz dünyasında bu hedeflere ulaşmak ancak ve ancak nitelikli insana yatırım yapmakla mümkün. Bu doğrultuda, üniversite ve meslek lisesi eğitiminin nitelikli işgücü ihtiyacına cevap verebilmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’nin orta vadeli, tutarlı ve sürdürülebilir bir istihdam politikasına ihtiyacı var. İkiz dönüşüm olarak adlandırılan süreçte sanayinin dijital ve yeşil dönüşümü için önümüzdeki dönemde teşvik-destek mekanizmalarının, insan kaynakları ve eğitim politikalarını da içerecek şekilde kurgulanması önemlidir.

Bu ihtiyaç; insan kaynağımızın etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi için YÖK’ün de dahil olacağı bir eğitim planlamasıyla geleceğimiz adına eğitimin her kademesinde mutlaka giderilmelidir. Bu kapsamda ilk olarak, ülkemizde giderek daha ciddi bir sorun haline gelen beyin göçünü mutlaka tersine çevirmek zorundayız. Eğitim sistemimiz müfredat güncellemelerinden eğitmen yetiştirme politikasına kadar kapsamlı bir reformdan geçirilerek, gençlerimizin eğitimden beklentileri yükseltilmeli” ifadelerini kullandı

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search