Yeni yılın talep edilen dileklere vesile olmasıyla bilvesile lafa girelim efendim. Fazlasıyla detaycı bir şahsiyete sahip bu bünye bir işe başladığı an evvelini ahirini sual etmeden cevap bulamıyor zihninde.
Zihni cevapsız kalmadan da eli kaleme kâğıda kör bakıyor. Son durağım fenomenlerin, tarih büyütecinden endam eden serencamıydı. Malum çok su aktı o köprünün altından. Mevzu vatansa mevzunun kendisi bile teferruat oluveriyor Türkiye’de.
İskandinav ülkelerinin gıptayla baktığı gündemimizle ne kadar gurur duysak az. Hayat memat meseleleri, rakı masalarının mezeleri oluyor. Her an her şey olabilir, bu memleket insanının düsturu. Lakin yine de şaşırabiliyoruz. Zira evrimsel sürecin bir yerinde primatlardan ayrılsak bile yine de insanız. Bizim memeli içgüdümüz, mezeli safralarda bile şaşırma eğiliminde ve fazlaca sözü sündürme eğiliminde. Uzun süre ara verdim yazmaya, mazur görün. Şimdi öze dönelim. Entropik hazdan beslenen paranın adım adım bugününe gelelim tarih boyunca.
Entropiyle başlayalım. Fizikte termodinamiği izah eden bir kavram da olsa filozofların dikkatini çeken bir cazibeye sahip kendisi. Kelimenin anlamı, suyun öte yanı lisanıyla dönüşüm demek. Lakin bu pek hayra alamet bir dönüşüm değil.
Feylesof tayfası, entropik hali tanımlarken, fizikçilerin verilerinden yola çıkarak; “her sistemin ileri doğru seyrüseferinin, geri döndürülemez mutlak bir kaosa evrildiği” gibi bir çıkarım yapar. An itibariyle bu satırları okuyan sizlerin burada olma sebebiniz olan ve benim de yazmakla mükellef olduğum para mevzusunun gidişatı da bu entropiden azade hiç değil.
Avlaya toplaya yaşamanın zorluklarının canına tak ettiği atalarımız, nehirler arası manasına gelen Mezopotamya dolaylarında ardını güvene alıp tarımın da yardımıyla bir medeniyet kurar. Kurar kurmasına da bir nedeni vardır bu fiilin. Meçhul bir fail tarafından gerçekleşen fiil sayesinde tarımı keşfederiz. Artık ektiği yerde karnını doyuracak, zamanla etine ihtiyaç duyduğu hayvanları evcilleştirip gerekli proteine de kolay ulaşacaktır.
Medeniyetin temelini inşa ederken insangiller, köyleri, kentleri, devletleri kurar. Suyun Fırat’tan, ekmeğin silolardaki arpadan geldiği, avcı-toplayıcı döneme göre konformist yaşamda, meslekler ortaya çıkmaya başlar. Kimi çömlek yapar, çömlekçi olur, kimi gömlek yapar gömlekçi. Sözün özü günümüz toplumunun sosyal ve mesleki uzmanlık yapısı o vakitlerde belli olur. Olur olmasına da “Peki ya entropiye ne oldu?” derseniz, “Tam yerinde sordunuz” derim.
Acıktığımızda evvela topladık sonra da avladık. Yetmedi tarımla verimliliği arttırdık, yetmedi elimizde olmayanın ticaretini yaptık yapmadıysak savaştık. Sonra çetrefilli bir hâl aldı. Bugüne gelelim. Somut olmayan kapitalle soyut metalar alıyor ve bununla nerede durduğunu bilmediğimiz serveti biriktiriyoruz. Saatler hatta dakikalar içinde bile işler değişebiliyor.
İktisadın tanımıyla anlamaya çalışalım. “Sınırsız insan ihtiyaçlarının tatmin edecek sınırlı kaynakların idare edilip bulunabilmesi.” İhtiyacımız basitti. Karnımızı doyurmak. Lakin evrenin entropi yasası bu basit ihtiyacı ve çözümünü gittikçe karmaşık bir hale getirdi adım adım.
Bu adım adım ifadesini kasten kullandım. Çünkü buraya bir anda gelmedik. Para piyasalarının ve bu yazının odağı olan, para şekil, ebat ve anlam değiştirerek geldi zaruri şartların neticesinde.
Bilinenin aksine para icat olana kadar takas ekonomisi yapılmıyordu. Yapılamazdı da. Zira insan daha o devirlerde bile emeğini kiralamanın farkına varmıştı. Burası önemli! Çünkü bir pabuç veya kıyafeti elmayla, bir elmayı da karşılığını aldıktan sonra limonla bile takas edebilirsiniz. Büyük bir çömlek birkaç bardağa belki de bir bıçağa denk geliyordu.
Peki ya kas gücünün karşılığı ne olmalıydı? Öyle ya iri yarı bir adama az emek tükettiği için az elma, zayıf birine daha mı çok ödenecekti? İnsanın tarihi biraz da paranın tarihi. Zamanla göreceğiz ki paranın dönüşümü ve servetin el değiştirmesi sayesinde çakıyor tarihi olayların ilk kıvılcımı.
İnsanın yerleşik hayata geçtiği ilk metropollerden biri Konya’nın kırk kilometre güneyinde yer alan Çatalhöyük. İlmi adlandırması neolitik, avam hali cilalı taş devrine ait eşsiz izler var. Yaklaşık bin kişilik bir şehir kabul ediliyor İsa’nın tevellüdünden evvel on bin dolaylarında. Tam bir imece kenti. Beraber kazanıp beraber tüketiyorlar. Para namına bir şey yok ortada. Saf bir komünizm. Gerçi ortada ticareti yapılacak bir ürün de yok.
Bir komşu ekonomisinin cereyan ettiği bu düzende, bir fincan şekeri komşudan alabilirdiniz. Şimdilerde komşusunun kim olduğunu bile bilmeyen 21. asır şürekâsı adına bir ütopya bu hal elbette. E iadesi de boş gitmeyeceğinden siz de un verirdiniz. Başka zaman canınız kiraz çekti diyelim ki makul bir istek. Bugün bile harika kirazları vardır Konya’nın. Eksi on bin yılında daha lezzetliydi ihtimal ki o kirazlar. Lakin bir sorun vardı. Neyle alacaktınız o kirazları? Hemen eve gidip iki gün evvel avladığınız hayvanın en güzel yerinden eti çıkarıp verdiniz mi sorun çözüldü.
Kriter neydi? Sonsuz insan ihtiyaçlarına sınırlı kaynaklarla cevap vermek. Bir ürüne karşılık elinizdekini takas etmek ya da daha güncel adıyla “Barter” ekonomisi.
Sümer Medeniyeti‘ne dek devam etti bu hâl. Elinde olmayanı elindekiyle takas ederek sahip ol. Farklı değil bu hâl bugün bile. Hınzır bir gönderme yapmıyorum. Mevcut hâli nedir bilmiyorum ancak Venezuela önlemez enflasyon yaşarken çikolataya benzin, muza ayakkabı alınıyordu gördüğüm haberlerde.
Bir iktisat kuralı daha; her arz taleple kesiştiği anda fiyatını kendi belirler.
Sonra zaman geçti elbette Çatalhöyük’teki gibi kalmadık. Daha kalabalık daha kompleks kentler yaşadık. Çetin Altan’ın vurguladığı gibi bir topluluktan bir topluma evrildi insanlar. Şimdi durumda şartlar daha gıllıgışlıydı.
Ayakkabı tamiri için öncelikle elinizdeki malın ayakkabıcının ihtiyacı olup olmadığını bilmeliydiniz. Öyle ya, siz kumaş götürdünüz diyelim ama onun kaba kacağa ihtiyacı vardı. Ayrıca artık devlet denilen de bir kurum mevcuttu. O da iş gücüne ihtiyaç duyuyordu. Kral ne verecekti sarayın veya zigurratın inşası için kamu işçisine. Burada bir karar lazımdı. Ortak değer, halkın her kesiminin ihtiyacına cevap verecek tek çözüm ne olacaktı?
Bunun cevabı bizi bugüne uzanan bir sürece sokacak. Ortak mali değer. Günümüzde global piyasalar Amerikan Doları‘nı kerteriz alarak uzlaşır. Sümerler, ortak olacak ilk mali değeri buldu. Buldu bulmasına da sanki bu yazı da kıvamını buldu. Lafı sündürdük mevzuyu uzattık. Haliyle benim adıma bir es vermenin zamanıdır. Zira bu fasıl bitti. Bir sonraki yazıda Sümerleri, onların hayatımıza kattıklarını, mali politikaları ve kamu inşaatlarını konuşacağız.
Hem turist rehberi hem de podcast yayıncısı. 1982 yılında Ege’nin Lydia’ya bakan cenahında dünyaya gelip kadim Anadolu topraklarındaki her kültürün izini sürmeye çalıştı. 1996 yılından itibaren turizmin farklı dallarında ülkeye gelen turistleri hem ağırladı hem de onlara “Medeniyetin Beşiği” Anadolu’dan öyküler anlattı. Rehberlik eğitimini İstanbul Aydın Üniversitesi’nde tamam etti. Tarihte ekonomiyi ilgilendiren olaylara merak sardı. Paranın, medeniyetlerdeki yerini araştırdı. İçindeki merakı heyecanla körükleyen Çalış, 2020 yılından bu yana hem Kulak Uleması adlı podcastin yayıncısı hem de çeşitli makale ve sunumları ile bilgi paylaşımcısı. 2022 yılında yayımlanmış “Gizli Miras İstanbul” adlı kitabın da yazarı olan Hilmi Çalış, Anadolu yollarında rehberlik yapmaya devam ediyor.
- Hilmi Çalışhttps://www.tclira.com/author/hilmi-calis/
- Hilmi Çalışhttps://www.tclira.com/author/hilmi-calis/
- Hilmi Çalışhttps://www.tclira.com/author/hilmi-calis/