Akıllı düşününceye kadar deli çocuğunu evirir

Beyin verimli biçimde çalışmaya, en az girdi ile en çok çıktıyı elde etmeye programlanmıştır. Bu nedenle de işleyebileceğinden daha fazla veri akışı sağlamak onun sadece yavaşlamasına değil, aynı zamanda hatalı sonuçlar üretmesine neden olur. Diğer taraftan fazla veri akışı karar vermeyi de zorlaştırmakta, alternatifleri arttırmaktadır.

Bir başka deyişle önceliklendirilmemiş ve konuyla doğrudan ilişkili olmayan verilerin çokluğu karar kalitesini arttırmamakta, azaltmaktadır. Bir de oradan bakalım bir de buradan bakalım derken analiz felci denilen durum ortaya çıkmakta bir türlü karar alınıp eyleme geçilememektedir.

Kavrama ilişkin güzel dilimizde bir deyiş bulunmaktadır “akıllı düşününceye kadar deli çocuğunu everir.” Gereğinden fazla düşünme ve tartışmanın gereğini yapamama ile sonuçlanacağını ifade eden bu atasözü aslında rafine bir bilgelik içermektedir. Sanılanın aksine, tavsiye edilen düşünmeden, aceleyle iş yapmak değildir. Tam aksi ne az ne fazla düşünmek, ne aşırı ne çok az veriyi değerlendirmek ve eyleme yönelik karar almak öğütlenmektedir. Bunu yapabilmek ise kolay değildir.

Günümüzde en önemli başarı kriterlerinden biri neyin “ilgisiz” olduğunu belirleyebilme ve denklem dışında tutabilme, diğeri ise neyin “öncelikli” olduğunu belirleyebilmektir. Yalın düşünme ile doğrudan ilişkili olan iki beceriden ilkini iyi yapamayan kimseler konuların içinde kaybolmakta veya detaylarda boğulmakta, ikincisini iyi yapamayanlar ise zamanı yönetemeyerek sürekli kriz ortamında, söndürülecek yangınlar içinde yaşamaktadır. 

İlgili-öncelikli alanında olmamanın sonuçları işleri tamamlayamama, dikkatini toplayamama, sıra ile yapılması gereken işleri ilerletememe, sıkılma, yerinde duramama, karşısındakinin sözünü kesme, dürtüsellik, ani ve yetersiz bilgiyle karar verme vb. biçimlerde ortaya çıkabilmekte, bu duruma sadece gençlerde değil erişkinlerde de sıklıkla rastlanmaktadır.

İleri düzeydeki hallerde, klinik kontrollerin arkasından DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) tanımlanabilen bu durum hayatın doğal akışını engelleyebilmektedir. Sosyal nezaket kurallarını bir tarafa bırakacak olsak dahi (ki aslında hiçbir zaman bırakmamalıyız), bir yandan sizinle konuşurken bir yandan e-postalarını okuyan, yanıtlayan, telefonundaki mesajları kontrol eden kişinin aslında size saygısızlık ediyor olmasının yanı sıra dikkatini yaptıklarının hiçbirine tam olarak veremediği bir gerçektir. Bunun doğal sonucu olarak işler yarım yamalak olmakta, iletişim bozuklukları yaşanmakta, ilişkiler saygı temelli olmadığından bozulmaktadır. 

Bazen temellere geri dönmek iyidir. Temeller sağlamdır ve yüzlerce yıllık testlerden başarıyla geçmiştir. Aksi takdirde varlıklarını devam ettiremezler. Bu bağlamda bir süreci iyileştirmek için süreç adımlarındaki verimsizlikleri tespit ederek ortadan kaldırmanın iyi bir yöntem olduğu söylenebilir.

Filmlerde defalarca görmüşüzdür, cerrahlar hemşire hanımdan neşter ister. Hemşire hanım da elin yok mu uzanıp alsana demez. Çünkü cerrahın asıl işi hastayı ameliyat etmektir, dikkatini hastadan bir anlığına bile olsa ayırmak önemli sorunlara sebep olabilir. Dolayısıyla iş bölümü birinin ameliyatı yapması, diğerinin de talep edilen aletleri ona uzatması temelinde şekillenir. Gereksiz bir hareket yoktur. (Özellikle eski Türk filmlerinde hemşireler ellerinde pamukla cerrahların alınlarında biriken teri de hafif dokunuşlarla almaktadırlar. Ancak bunun film gereği olup olmadığı tam olarak bilinmemektedir.)

Bunun ast üst ilişkisi veya ego tatmini ile hiçbir ilişkisi yoktur. Sadece gereksiz olan hareketlerin süreçten çıkarılmasıyla ilgilidir. 

Analiz felcine uğramamak ve paralize olmamak için yapılması gereken şey gereksiz olanı çıkararak ilgili-öncelikli alanda kalmaya uğraşmaktır. Bu çaba dikkat eksikliği, odaklanamama, karar verememe, tükenme, aşk acısı, kötü yatırım kararları, sosyal medya fenomenlerinin dolaplarından korunmak, bir koyup beş almaya çalışırken eldeki paraları kaptırmak, yöneticisi olunan futbol kulüplerini (ve kendilerini) rezil edecek davranışlarda bulunmak, asıl konu başka iken lüzumsuz kayıkçı kavgalarına girişmek vb. gibi pek çok konunun ilacı olabilir. 

Her zamanki gibi, yazı gündemdeki olaylarla ilgili değildir. Okuyucu ne görüyorsa yazının ana fikri odur, imgelem kullanılmamaktadır 🙂

Not: Eksiltme konusunu incelemek isteyenler Frank ve Lillian Moller Gilbreth’in sıradışı ve eğlenceli yaşam öykülerini inceleyebilirler.

1972 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Personel Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı, akabinde Yeditepe Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Doktora programını tamamladı. İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda 30 yılın üzerinde görev yaptı. Çalışmalarına danışman, akademisyen ve eğitmen olarak devam etmektedir.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search