Konut krizi Türkiye’nin üretim ve rekabet gücünü zayıflatıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce, konut krizinin derinleştiğini ifade ederek, bunun istihdama ve üretime olumsuz yansıdığını söyledi.

Artan enflasyon ve düşen alım gücü nedeniyle konuta erişim gittikçe zorlaşıyor. Satılan konut sayıları aydan aya gerilerken, yüksek kira fiyatları da toplumsal problem haline geliyor. Tüm bu gelişmelerle birlikte konut krizi, ekonomiyi de tehdit etmeye başladı.

Sosyal medya hesabında “Konut satışları düşüyor, konut krizi derinleşiyor” başlığıyla ayrıntılı bir analiz yayınlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce, “Yaşadığımız konut krizi artık bekamızı etkileyecek bir insani krize dönüşmek üzere” diyerek, durumun oldukça ciddi olduğunu vurguladı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce

Gökce, şu ifadeleri kullandı:

“Konut satışları ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,7 oranında düştü.

Buna rağmen Endeksa verilerine göre Türkiye’de 1 yılda ortalama konut fiyatları yüzde 103 oranında arttı. İstanbul’da artış yüzde 89,6 olurken, Ankara’da konut fiyatları yüzde 121,1, İzmir’de yüzde 98, Antalya’da yüzde 91, Adana’da yüzde 74,7, Muğla’da yüzde 110, Trabzon’da yüzde 99,3 oldu.

Konut fiyatları artarken konut kira bedelleri de artış gösterdi. Türkiye’de kira bedeli 1 yılda yüzde 127,8 arttı. İstanbul’da artış yüzde 91, Ankara’da yüzde 178, İzmir’de yüzde 131 oldu.

Bugün İstanbul’da 100 metrekare konut kira bedeli ortalama 17.111 lira. Yani Asgari ücretli tüm maaşıyla konut kirasının sadece yüzde 67’sini karşılayabiliyor. Ankara’da oran yüzde 82, İzmir’de yüzde 75.

Fiyatlar bu ölçüde artarken konut kredisi de arttı. Bugün Türkiye’de 100 metrekare ortalama konut fiyatı 3 milyon 40 bin lira. Kamu bankalarından 120 ay vadeli 2,5 milyon lira kredi alınması halinde taksit bedelli ayda 98 bin 258 liraya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yüzde 90’ının böyle bir krediyi geri ödeme imkanı bulunmuyor.

Her gün insani bir kriz büyüyor.

Konut fiyatlarının ve konut kira bedelinin yükselişi nedeniyle, çalışanlar, emekçiler ev sahibi olamıyor. Mülksüzleşiyor. Artan ihtiyaçlar nedeniyle konutlarını satarken, satılan konutları yabancılar veya zaten birden fazla konutu olan yüksek sermaye sahipleri alıyor. Konut sahipliği oranı bu yüzden 2002 yılındaki yüzde 73 seviyesinden yüzde 56’ya düştü.

 Vatandaşlarımız mülksüzleşirken, yeni işe başlayanların, asgari ücretlilerin, çalışanların konut sahibi olma imkanı da kalmıyor. Türkiye’de hanehalkı ortalama geliri aylık 8 bin 201 lira. Ortalama hanehalkının 1 yıllık geliri konut kredisinin 1 aylık taksidini ödemeye ancak yetiyor.

Derin mülksüzleşme yoksulluğu arttırken, özellikle yeni işe başlayanların, asgari ücretlilerin, kamu memurlarının ve ücretlilerin büyükşehirlerde barınma imkanı da kalmıyor. Ev almak bir tarafa, ev kiralamak bile gittikçe imkansız hale geliyor. Bu yüzden İstanbul’dan Anadolu’ya göç hızlanıyor.

Büyükşehirlerde yaşanan konut krizinin iki yönü var. Birincisi üretim ve hizmet sektörü gibi kritik sektörlerde istihdam altında olanlar elde ettikleri gelirle geçinemedikleri için başka şehirlere göç ederken, istihdam ve üretim yaratan önemli sektörlerimiz de üretimi etkileyecek ciddi bir istihdam krizi ile karşı karşıya kalıyor.  Maliyetlerdeki artış enflasyonu ve ortalama yaşam giderlerini de arttırdığı ve kamu yönetimi doğru politikalarla emekçilerin hakkını korumadığı için Türkiye’nin ya üretim gücü ya da rekabet gücü azalıyor. Aynı et, süt, yumurta, peynir, sebze, meyve sektörlerinde olduğu gibi diğer sektörlerde de üretim azalmasına bağlı fiyat artışları da önümüzdeki dönem bizi bekliyor.

Konut fiyatlarındaki artış çalışanları, emekçileri, emeklileri afet riski yüksek konutlarda yaşamaya zorluyor. Tabutlarında yaşamaya mahkum ediyor. Yeni konutlara taşınamayanlar ölebileceklerini bile bile yüksek riskli konutlarda kalmaya devam ediyor. Bu da şehirlerimizin afet direncini zayıf kılıyor. Bir afetin yaşanması halinde sadece İstanbul’da 4,5 milyon vatandaşımız barınma krizi ile karşı karşıya kalacak. Ülkemizin milli egemenliğini bile etkileyecek büyük bir beka sorunu ile karşı karşıyayız.

Özellikle emekliler ile güvencesiz iş kollarında çalışanlar için ise barınma krizi daha vahşi. Ne yazık ki her gün artan sayıda yaşlı vatandaşımızın kirasını ödeyemediği için evden çıkartıldığını ulusal basında görüyoruz. Bu artış devam ederse Türkiye evsiz, gidecek yeri de olmayan insanların yaşadığı korkunç bir insanlık krizi ile karşı karşıya kalacak.

Ne yapılması lazım?

Bir süredir yazıp söylüyoruz. Devletin konut piyasasına akılcı ve bilimsel yöntemlerle müdahale etmesi gerekiyor. Bu zamana kadar TOKİ ve Emlak Konut gibi kurumlar lüks konut üretip rant transferi yapmayı sosyal konut üretmeye tercih ettiler. Halbuki Anayasa’da yer alan konut hakkı devlete nüfus artışına ve ihtiyaçlara göre atacağı adımlarla konut hakkını koruma görevi veriyor. Çok boyutlu, planlı, programlı ve akılcı bir sosyal konut üretimine ihtiyacımız var.

Yetkili makamlarda olan karar vericilerin bu tablo karşısında her şeyi bir kenara bırakıp, yerel yönetimlerle, sivil toplumla katılımcı, şeffaf süreçlerle eşgüdüm halinde harekete geçerek bir seferberlik ruhuyla hareket etmesini bekliyoruz. Daha korkunç bir tablo ortaya çıkmadan çözümleri bulmak ve uygulamak zorundayız.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search