Sosyal (gönenç) devlet hakkında

Sosyal (gönenç) devlet, toplumun ekonomik ve toplumsal gönencini en çoklaştırmak amacıyla çabalarda bulunmasını kurallaştıran ve kurumlaştıran devlet olarak tanımlanabilir. Kökenleri çok eskilere dayanmasına karşın, somutlaşması ve çeşitli araçlarla ortaya çıkması, özellikle İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında, Keynesyen Ekonomi’nin ürünü olarak karşımıza çıkmıştır. 

1941 yılında, ilk kez Archbishop Temple tarafından kullanılan sosyal devlet kavramı, devletin ekonomiye etkin ve kapsamlı karışımlarda bulunmasını öngören bir devlet anlayışını açıklamaktadır. Sosyal devletin temel amacı; en geniş anlamda piyasa ekonomisinin başarısızlıklarını ve yetersizliklerini ortadan kaldırmaktır. Bu bağlamda sosyal devlet;

– Piyasa işleyişine karışımda bulunucu,

– Düzenleyici,

– Yeniden dağıtıcı,

–  Girişimci,

– Sosyal devlet, bireylere hak ve özgürlüklerin sağlanması bakımından pozitif bir devlet anlayışı anlamına gelmektedir.

Sosyal devlet, yurttaşların belirli bir yaşam düzeyinin  altına düşmeden yaşayabilmeleri, toplumsal ve ekonomik haklarla desteklenmesi temeli üzerine kurulmuştur. Bireylerin sosyal refahın arttırılması için uygulanan programlardan yararlanma hakkı, sosyal devlette temel “yurttaşlık hakkı” olarak kabul edilmekte olup, anayasalarda yer bulmaktadır.

1970’li yılların ikinci yarısı sonrasında yaşanan ekonomik bunalımlar ve Milton Friedman ile özdeşleşen “Chicago Okulu” kuramcıların katkısı ile sosyal devlet yerine, “devletin küçültülmesi ve sosyal devletin yükünün hükümet dışı kuruluşlarına aktarılması ile güç yitirmiştir. Ve şimdiler yaşadığımız sorunların, barış arayışımızın temelinde, küresel ve ulusal gelir ve servet dağılımının vahşileşmesi, yoksulluğun, güvensizliğin, bilisizliğin (cehaletin) derinleşmesi ve genişlemesinin varolduğunu düşünmekteyim.

17 Ekim; Birleşmiş Milletler tarafından, 1987 yılında Paris’te, yoksulluktan ve açlıktan hayatını kaybeden insanların anısına düzenlenen eyleme özgüleyerek, 1992 yılında, dünyadaki yoksulluğa dikkat çekmek ve yoksulluğu bitirmek amacıyla belirlenen “Dünya Yoksullukla Mücadele Günü”nün 31’inci yıldönümü. Bu yılki seçilen başlık “İnsana Yakışır İş ve Sosyal Koruma: Herkes İçin İnsan Onurunun Gerçekleştirilmesi” olmuştur.

Yoksullukla, açlıkla savaşım için BM’ce bu yüzyılı içeren birden çok uluslararası eylem çağrıları yapılmaktadır. Ülkemizin de katıldığı bu çağrılardan ikisini burada anımsatmak isterim. Bunlardan ilki, 2000’de kabul edilen “Milenyum Erekleri”, ikincisi ise 2015’te “Sürdürülebilir Kalkınma Erekleri” olarak tanımlanmaktadır.

a) Milenyum Kalkınma Erekleri: BM’ye üye olan 192 ülke tarafından 2015’e kadar yerine getirilmesi planlanan sekiz erek, Eylül 2000’de  New York Binyıl Zirvesi’nde resmileştirilmiştir. Bunlar;

1. Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi.

2. Evrensel ilköğretimin sağlanması.

3. Cinsiyet eşitliğinin desteklenmesi ve kadınların güçlendirilmesi.

4. Çocuk ölüm oranının azaltılması.

5. Anne sağlığının iyileştirilmesi.

6. HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi.

7. Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması.

8. Kalkınmaya yönelik küresel iş birliğinin geliştirilmesi.

b) Sürdürülebilir Kalkınma Erekleri: Gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğine zarar vermeden, çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda dengeyi sağlayarak günümüzü ve geleceğimizi güvence altına alıcı kalkınmayı sağlama anlamına gelmektedir. Ve bunların 2030’a kadar sağlanması öngörülmektedir. Bunlar;

  1. Yoksulluğun ortadan kaldırılması,
  2. Açlık ve yetersiz beslenme sorununun giderilmesi,
  3. Herkesin sağlıklı ve nitelikli bir yaşama sahip olması,
  4. Yaşam boyu nitelikli eğitime ulaşılması,
  5. Toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın sonlandırılması,
  6. İçme suyuna evrensel erişimin sağlanması,
  7. Erişilebilir ve temiz enerjiye erişimin sağlanması,
  8. İnsana yaraşır iş ve ekonomik büyüme,
  9. Ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma odaklı sanayi, yenilikçilik ve altyapıyı gerçekleştirmek,
  10. Tüm ülkelerde ve küresel alanda eşitsizliklerin azaltılması,
  11. Sürdürülebilir kentler ve topluluklar oluşturularak, dünyanın kültürel kalıtının ve doğal kaynaklarının korunması,
  12. Üretim ve tüketim alanında sürdürülebilir sorumlu üretim ve tüketim,
  13. İklim değişikliği ile savaşımın ivme kazanması,
  14. Ekosistemler ve biyoçeşitlilik için okyanuslar, denizler ve deniz kaynaklarının korunması,
  15. Ormansızlaşma, kuraklık ve çölleşmenin önüne geçilmesi,
  16. Her çeşit şiddeti gidermek, adalet benzeri değerleri merkeze alan toplumlar yaratmak,
  17. Bütün bu ereklerin gerçekleştirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma yolunda küresel dayanışma ve ortaklığın canlandırılmasıdır.

BM tarafından, 15 yıl içinde kabul edilen her iki Kalkınma Erekleri birbiri ile örtüşmektedir. Her iki çağrının ilk sırasında yoksulluk ve açlığın giderilmesi yer almaktadır. Bu da, ülkelerin başat sorunların çözümü konusunda başarılı olamadıklarını göstermektedir. 2015’te açıklanan Sürdürülebilir Kalkınma Ereklerine, 2030’da varılması amaçlanmaktadır. 2030’a 7 yıl kala, sıralanan ereklerde yol alınamadığını, tam tersine sorunların derinleşip, yaygınlaştığını görmekteyiz. 

Bir sonraki yazıda Türkiye’de sosyal devlet anlayışını ele alacağız.

Abone Ol :)
Bildir
guest
0 Yorum
Eski
Yeni Oy
Inline Feedbacks
Tüm yorumlar
Search