Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in enflasyonun başlıca nedenlerinden biri olarak yüksek oranlı maaş zamlarını göstermesi epeyce tepki çekti. Dar ve sabit gelirlilerin çoğunun alım gücü kaybı yaşadığı, yanlış ekonomi politikalarının bedelini ödediği bir ortamda elbette bu tepkiler gayet doğaldı. Yazılı ve sosyal medyada Mehmet Şimşek’in bu konuda neden yanılıyor olduğuna dair çeşitli somut ekonomik veriler de ortaya kondu. Ücretlilerin milli gelirden aldığı payın düşmekte, buna karşılık şirket kârlarının yükselişte olduğunu gösteren veriler Emre Deveci’nin sozcu.com.tr’deki haberinde, İbrahim Kahveci’nin Karar’daki köşe yazısında ve Prof. Erinç Yeldan’ın twit zincirinde bulunabilir.
Bakan Mehmet Simşek önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadele için daha düşük oranlı maaş artışlarının sinyalini verirken, aynı zamanda rasyonel para politikasının devamını ve kamu harcamalarının kontrol altına alınacağını da dile getirdi. Kamu harcamalarının enflasyonu aşağı çekecek ve sosyal adaleti pekiştirecek şekilde revize edilmesi vaadi pek inandırıcı olmasa da, ekonomi yönetiminin sıkı para politikasının sürdürülmesiyle başarabileceği şeyler var. Bu yazının amacı da Mehmet Şimşek’in en büyük icraatının ne olabileceğine dair düşüncemizi paylaşmak.
Zengini daha zengin yapan varlık balonu
İçinde bulunduğumuz dönemde ekonomideki olumsuzlukların en büyüklerinden biri, yaklaşık iki yıl boyunca uygulanan gevşek para politikalarının oluşturduğu varlık balonları nedeniyle vatandaşların geleceklerini garantiye alacak varlık edinimlerini sağlamakta çok zorlanıyor olmaları. Burada öncelikle kastettiğimiz şey gayrimenkul sahipliği. 2021 sonbaharından itibaren ekonominin gerçekleri ile uyuşmayacak bir şekilde düşürülen politika faizi ve ona eşlik eden mevduat ve kredi faizleri, gayrimenkul fiyatlarında ülke tarihinde görülmemiş bir balona yol açtı. Mevduat faizlerinin enflasyona nazaran çok düşük kalması, gayrimenkulü çok cazip bir yatırım aracına dönüştürdü. Yabancılara konut satışının sınırlandırılmaması, TL’nin değer kaybının yol açtığı inşaat maliyet artışları ve arz yetersizliği gibi faktörler de bir araya gelince, konut fiyatları rekor düzeylere ulaştı.
Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere 2011-2021 dönemini kapsayan 10 yılda ülke genelinde 4,3 katına çıkan metrekare başına konut fiyatı, daha sonraki 2 yıl içinde 5,7’ye katlandı. Aynı zaman dilimlerinde TÜFE’deki artış ise sırasıyla, yüzde 198 ve yüzde 166 idi. TCMB tarafından hesaplanıp yayınlanan diğer bir veri olan ‘konut fiyat endeksi’ ise 2011-2021 arasında yılda ortalama yüzde 14’e yakın artarken, Temmuz 2022 itibarıyla yüzde 174, Temmuz 2023 itibarıyla da yüzde 95 gibi yıllık tüketici enflasyonunu da çok aşan oranlarda artış gösterdi.
Servet transferi ve gençlerin umutsuzluğu
Grafikteki sayıların da ortaya koyduğu üzere, son iki yılda, gayrimenkul sahibi olan kesimlere büyük bir servet transferi yapılırken, toplumun önemli bir bölümü için içinde güvenle oturabilecekleri yeni bir konut sahibi olmak bir hayale dönüştü. Bugün üniversiteyi yeni bitiren gençlerimiz, kariyer basamaklarını tırmanmakta olan mühendislerimiz, doktorlarımız, eğitimcilerimiz yurtdışına yerleşmeye çabalıyorsa, bunun belki de birinci nedeni mevcut ve gelecekteki gelirleriyle konforlu bir hayata ulaşamayacaklarını öngörüyor olmalarıdır. Asgari ücreti ve en düşük emekli maaşını yükselterek tüm çalışan kesimleri enflasyona karşı koruduğunu düşünen, beceri/meslek sahibi grupların beklentilerini dikkate almayan bir anlayışın gençlere umut vermiyor olması hiç de şaşırtıcı değil.
Bu meyanda, Mehmet Şimşek ve ekibinin ülkeye yapabileceği en büyük iyilik ‘rasyonel para politikası’ olarak adlandırdıkları enflasyonla uyumlu faiz politikalarını devam ettirerek, son iki yılda şişen varlık balonunun mümkün olduğunca sönmesini sağlamalarıdır. Her ne kadar diğer bazı uygulamalar vatandaşın canını yakacak olsa da, varlık balonundaki gerileme geniş kitlelerin yoksullaşma sürecini tersine çevirecek ve geleceğe biraz daha fazla umutla bakmalarının yolunu açacaktır. Gayrimenkul değerleme uzmanı Celal Erdoğdu’nun sosyal medya gönderilerinde dikkat çektiği, satılık konut sayısındaki artış ve reel fiyatların artış hızının düşmeye başlamış olması, bu sürecin şimdiden başlamış olabileceğine işaret ediyor. Ancak mevcut fiyat düzeylerinin aşırı yüksekliği, bunun uzunca bir zamana yayılabileceğini düşündürüyor. Ekonomist Doç. Orhan Karaca bir gönderisinde konut fiyatlarının tekrar ulaşılabilir düzeylere gelmesinin aylar değil, yıllar süreceği tahminini paylaştı. Yıllar içinde gerçekleşeceğini umduğumuz bu olumlu durumun ötesine geçmek, yani eğitimin, becerilerin, emeğin karşılığının layıkıyla alınabildiği, gençlerin mutlu olduğu bir ülkede yaşamak için ise daha da uzun bir süre beklememiz gerekecek gibi görünüyor.
1973 İstanbul doğumlu olan Prof. Dr. Cem Başlevent, ekonomi alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi'nde almıştır. 2000-2023 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Başlevent, halen İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmaları bireylerin işgücüne katılımı, politik tercihleri, yaşam memnuniyeti gibi konuları kapsamaktadır.